“Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” XVI. Yüzyılın ilk yarısında sömürmediği bir tek toprak parçası kalmasın diye İrlanda’yı da sömürme yoluna gitmiş ve İrlanda da İngiliz hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştı.
İrlanda İngiltere’nin hemen batısında bir Kuzeybatı Avrupa ada ülkesidir.
Ancak XVI. Yüzyıldan itibaren birçok sömürgesinde olduğu gibi İrlanda’da ayaklanma emareleri kendini göstermeye başlamıştı.
Kralı VIII. Henry 1541’de kendini İrlanda kralı olarak ilan ettiğinde[1]İrlandalıların da çilesi başlamış oldu. Çünkü dada yıllardır uygulanmakta olan topraktaki ortak mülkiyet anlayışının yerine feodal yapı veya özel mülkiyet uygulamasını getirdiler, çoğunluğu Katolik olan çiftçi ve köylülerin topraklarına el koyup İngiltere ve İskoçya’dan getirilen Protestan göçmenlere dağıttılar.
Nüfusunun %75’i Katolik olan adanın işlenebilir topraklarının %80’i İngiliz kökenli büyük toprak sahiplerinin eline geçti.
İngilizler adeta, İrlanda halkını kölelik konumuna sokacak uygulamalar getirmeye hızla devam etti. Tarihler 1840’ı gösterdiğinde İrlanda ve tüm Avrupa’da muazzam bir kıtlık kendini gösterdi. Bu kıtlık döneminde, bir çok hakları elinden alınan İrlanda halkı tüm Avrupa’dan daha fazla etkilendi; ancak İngiliz krallığı, kıtlığın getirdiği sıkıntılarla hiç mi hiç ilgilenmedi ve gün geçtikçe sıkıntılar yerini ölümlere bıraktı.
İngiliz emperyalizminin olduğu her sömürge toprağında açlıktan ve çaresizlikten ölümler, İngiliz yönetimi için oldukça sıradan olaylardı; onlar için buralarda yaşayanların değeri kendilerine hizmet ettikleri kadardı ve bu anlayış sadece, çoğunluğu Müslüman olan Hint yarımadası veya 1800’lü yıllarda işgal ettikleri Mısır halkı için geçerli değildi.
İngiliz Emperyalizminde din ayrımı yoktu; belki mezhepsel bir takım ayrıcalıklar olabiliyordu. Ama sadece Protestan mezhebi için, sadece Anglikan kiliseleri içindi bu mezhepsel ayrıcalıklar.
Önü alınabilecek ölümlerin vurdumduymazlıklar sonucunda hızla arttığı dönemde İrlandalılar artık kendi kaderlerini belirlemeye karar verdiler.
“İrlanda halkının özgürlüğünü silah kullanarak savunmanın hakları olduğuna karar verdiler. Sonraki yüzyılda da bu çevrim birkaç kez tekrarlandı. İrlanda’daki, İngiliz düzenine karşı silahlı ayaklanmalar 1798, 1803, 1848 ve 1867 yıllarında gerçekleşti. 1803 ve 1848 arasında geçen 45 yıl, İrlanda halkı, Avrupa tarihinin gördüğü en büyük politik reform amaçlı kitle eylemlerine girişti.
İrlanda için bağımsızlık talebi halkın ezici çoğunluğu tarafından istense de İngiliz hükümeti tarafından reddedildi.
“Büyük açlık” dedikleri 1845 – 1852 arasında yüzbinlerce insan açlıktan ölmüştü. Bu tarih aralığında İrlandalıların bir karşı koyuşa takatleri yoktu ve bu dönemde bir direniş gösteremediler. Ancak İrlandalıların, yaşadıkları sıkıntıları ve maruz kaldıkları acımasızlıkları unutturmaya niyetleri yoktu.
Okullarında gelecek nesillere anlattılar durmadan İngiliz acımasızlığını; yurtsever kuşak oluşturtmayı başardılar kısa sürede.
Nitekim bu yurtsever kuşak 1850 sonları ve 1860’ların Fenian Hareketi’ni kurdular ve kısa sürede sayılarını önce binlere, sonra on binlere ulaştırdılar. İrlanda Cumhuriyeti’ni kurmak için silahlı savaş öneren programları İrlanda ve Amerika’da geniş destek kazandı.
Ancak 1867’de başlattıkları ayaklanma başarısızlıkla sonuçlanınca birçok önderi idam edişi. Örgütün beyin kadrosu idam sehpalarında sıraya dizilip altlarındaki sandalyeler zevkle çekildi İngilizler tarafından. Bir daha ki başkaldırı için 49 yıl beklemek zorunda kalacaklardı İrlandalılar.
Bu süre zarfında İngiliz Parlamentosu’nun Avam kamerasında temsil edilme hakkı kazanan İrlandalıların “Home Rule” dedikleri, kısıtlı bağımsızlık veya kısıtlı özgürlük talepleri reddedildi.
Bu dönemin başbakanı William Ewart Gladstone’du. Gladstone hakkında bilgi sahibi olanınız onun fanatik bir Türk düşmanı olduğunu bilir. Türkler için , "insanlığın dev bir insanlık dışı örneği"; Osmanlı Hükümeti için "hiçbir hükûmetin işlemediği kadar günah işlemiş, hiçbir hükûmet onun kadar günahkârlığa saplanmamış, hiçbiri onun kadar değişime kapalı olmamıştır." Diyen İngiliz Başbakanı.
Ancak Gladstone İrlandalılara karşı bu dönemde bu kadar sert değildi. Gladstone İngilizlerin İrlanda’daki hâkimiyetine “yedi yüz yıllık kötü yönetim” adını vermiş ve İngilizleri, bu kötü yönetimin huzursuzluk getirmesinin kaçınılmaz olduğu konusunda şöyle uyarmıştı:
“Batıdaki bulut, yaklaşan fırtına demektir.”
Başbakan bunları söyleyecekti söylemesine ancak değişen bir şey olmayacaktı: ancak İrlandalılar “başka ülkede oturan mal sahiplerini” ve kendilerini binlerce kilometre ötedeki şatodan yöneten asilzadeleri unutmayacaktı.
Gladstone’un zaman zaman parlamentoda yaptığı ateşli konuşmaları, açgözlü asilzadeleri bir noktaya kadar ikna edecekti. İrlandalıların da Protestanlar gibi bir takım haklara kavuşmasını sağlmaış,bunu başarmıştı Başbakan. Artık birçok İrlandalı kendini bir İngiliz olarak değil de gerçek bir İrlandalı olarak görmeye başlamıştı…