Yakın tarihte Türkiye ve dünya bir çok ekonomik krizle karşılaşmış ve karşılaşılan ekonomik krizlerin etkileri maalesef uzun süreli olmuştur. Ortaya çıkış nedenleri farklı olsa da sonuçları benzer olan ekonomik krizlerden çıkışa yönelik çabalar da çağın koşullarına göre farklılık göstermiştir.
Örneğin dünyanın ilk ciddi ekonomik krizi olan 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nda Türkiye ekonomik faaliyetleri devlet olarak kontrol altına almaya çalışmış ve “piyasaya müdahaleci” bir ekonomi politikası gütmüştür.
Buna benzer bir çok ekonomik kriz dünya halklarını test etmiştir;Meksika krizi,Brezilya krizi, 1997 Güneydoğu Asya krizi, Arjantin krizi, 1994 Türkiye krizi,2000-2001 krizleri vs.
Beklenmeyen, öngörülmeyen gelişmelerin makro düzeyde devletin ekonomik politikasını, mikro düzeyde firmaların işleyişini olumsuz yönde etkileyen olumsuz sonuçlarına kriz dendiğini hepimiz biliriz ama değerlendirmelerimizde o “beklenmedik ”gelişmeleri göz ardı eder,” öngörülemeyenleri” öngörmeyenleri topa tutarız. Bu noktada elbette haklıyızdır ama büyük ölçekteki bir olumsuzluğu değerlendirmemiz biraz daha akla yatkın olursa çözüm önerilerimiz ve fikirlerimiz de o derece dikkate alınır veya e azından akla yatkınlığı üzerinde düşünmeye değer görülür.
Yaşadığımız ani fiyat artışlarına yani hiper enflasyona karşı son birkaç yıldır öyle ya da böyle bir mücadelenin verildiğini inkar etmemek lazım. Bu mücadelenin gözle görülür elle tutulur olumlu bir karşılığının olup olmadığı ise tartışılır.
Dünyayı global ölçekte etkileyen ve adeta ön görülemeyen Covid salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi olayların, yüzyılların sömürgeci ülkeleri de dahi tüm ülkeleri ekonomik sıkıntıya düşürmesinde Türkiye de elbette nasibini alacaktı ve nitakim nasiplendi. Buna ülkemize has yapısal eksiklikler ve sorunları da eklediğimizde sıkıntının ya da krizin etkileri çok daha fazla etkili oldu.
Dış dünyayı takip eden biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; devletimiz gerek Covid salgınında gerekse savaşın besin zincirini incelttiği dönemlerde vatandaşına, elindeki imkanları sonuna kadar zorlayarak her türlü desteği sağlamıştır.Bu söylemime,dünyanın gidişatı hakkında bilgi sahibi olan vicdan ve akıl sahipleri hak verecektir
. Ancak;
Devlet olarak onca çaba ve fedakarlıktan sonra olumlu bir sonuca ulaşılamaması bir şeylerin yanlış ya da eksik gittiğinin de bir göstergesidir. Örneğin her asgari ücret ve memur zammı sonrası, zaten fahiş fiyatlarda olan piyasadaki temel ihtiyaçların yeni bir “fahiş fiyata” doğru yükselişi adeta kısır bir döngüye dönmüş durumda. Yani, memura ve asgari ücrete zamdan sonra piyasaya zam; piyasaya zamdan sonra asgari ücrete ve memur zam; memura ve asgari ücrete zamdan sonra piyasaya zam…Döngü son birkaç yıldır bu şekilde devam ediyor maalesef.
Daha önce ”çok serbest piyasa garabeti” başlıklı bir yazımda bu döngünün temel sebebinin serbest piyasa,hatta çok serbest piyasa politikası olduğunu söylemiştim. Değişen hiçbir şeyin olmadığını da maalesef görüyoruz.
Bireysel piyasaların bencilce kâr arayışının önünü açan bu serbest piyasa (laissez-faire)nın oluşturduğu engelsiz ve sınırsız rekabetin doğurduğu olumsuz sonuçlara sabrettiğimiz sürece yukarıda söylediğim “kısır döngü”yü yaşamaya mahkum olmaya devam edeceğiz.
Merkezi otoritenin kontrolünde olmadığı piyasada veya çeşitli çekingenliklerle uyguladığı “sınırlı kontrolü” sağladığı bir düzende piyasalara hakim olanlar her geçen gün fiyatların “fahişliğini”n çıtasını yükseltmeye devam edecektir. Ve biz her gelen gün, önceki gün yapılan fahiş zamları unutup o günün “fahiş fiyatı”nı konuşur olacağız ve de bir gün önce yapılan fahiş fiyatları da kanıksamak zorunda kalacağız.
Önümüzdeki aylarda asgari ücrete yapılacak zam tartışılmaya başlanması bile bencilce kâr arayışı içinde olanları harekete geçirmeye yetti. Eminim yapılacak zam bu “benciller” tarafından büyük oranda eritilecektir. Bari kısa bir dönem için temel ihtiyaçları kapsayacak bir tavan fiyat uygulaması getirilsin ve bir süre bu tavan fiyat uygulamada kalsın. Aksi halde söylediğim maaş zamlarının “erimesi”nin önünü alamayacağız.
Sömürge ülkelerinin, kapitalistlerin çıkarlarını koruyan 18.yüzyılın düşünürü Adam Smith’in uydurduğu “serbest piyasa ekonomisi ”ni her ülkenin kendi özel şartlarında değerlendirmesinin ne gibi bir sakıncası olabilir. Vakit kaybetmeden Türk İslam Devletlerinin bir geleneği olan “Narh Sistemi”ini hiç olmazsa sınırlı ölçekte uygulamakta fayda var. Aksi halde; piyasaya zam, asgari ücrete zam; asgari ücrete zam, piyasaya zam ”kısır döngüsünden çıkmamız olanaksız olacak..