“Tarih tekerrür eder, birinci defa trajedi, ikinci defa komedi şeklindedir”
Hepimizin açık şekilde izlediği ticaret savaşları gittikçe yükseltirken ellerle siyasi gerginliğe ve siyasi küfür ve hakaretlere evriliyor.
“Önce Amerikalılar” diyen Trump’ın izlediği ekonomik milliyetçilik sadece Amerika için değil tüm dünya devletleri için sıkıntılı süreçleri beraberinde getirecektir. Burada devletler bir şekilde kayıplarını telafi edecek ya da günlük para girişleriyle bir miktar mutluluk pozu vereceklerdir muhakkak ama halklar için aynı pozdan bahsetmek çok zor.
Bu ticaret savaşları yakın tarihin ilki değil. 1930’larda bir örneği yaşanmış ve Amerika açısından trajik bir sonla sonuçlanmıştı.
1930’larda da ABD dünyaya sırtını çevirmiş, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan düzenden uzak durmuş, hatta Milletler Cemiyetine üye dahi olmamıştı.
Ekonomide “koruculuğu” en uç noktada uygulayan Amerika gümrük vergilerini ortalama %45’e çıkarmıştı. Ama tabi bu durum 1929 Dünya Ekonomik Krizi’inin de etkisi ile dönüp dolaştı ve Amerika’yı vurmuştu. Zaten Kara Perşembe günü Amerikan Borsası çökmüş ve ülkeden saatler içinde milyarlarca dolar uçup gitmişti.
Trump ve Musk’ın "geri zekâlı"olarak nitelendirdiği Trump'ın kıdemli danışmanı Peter Navarro’nun 1930’lu yıllardaki trajediyi bilmemesi mümkün değil. Peki Trump neden böyle bir yol izliyor olabililir?
Açıkçası Trump tam bir Amerikan milliyetçisi..Bu yönüyle evet; Amerika ve dünya halklarının kanından ve kutuplaşmasından beslenen küreselcilerden çok farklı olduğu kesin ve Amerika halkı için “halkını düşünen” bir lider.
Bu noktada kendi halklının refahı için önünde gördüğü belki de tek engel olarak da Çin’i görüyor. Yani Çin onun açısından Amerika için varoluşsal bir tehdit. Esasında bu tehdidi her ABD Başkanı hissetmişlerdir, ama tehdidi bertaraf etme konusunda çok farklı aksiyonlar almışlardır; Çin’i varoluşsal bir tehdit olarak gören Eski ABD Başkanlarından Nixon’un yaklaşımı gibi..
Ama Trump’ın amaçsalllığını paylaştığı Nixon’nu, onun stratejisinden farklı bir şekilde taklit etmek istemesi ya da “sıradışılık” imajı vermek istemesi Marx’ın bir sözünü hatırlattı bana:
III. Napolyon’un iktidara gelmek için yaptığı darbeyi, amcası I. Napolyon’un ondan 52 yıl önce yaptığı darbeyle karşılaştırınca “tarih tekerrür eder, birinci defa trajedi, ikinci defa komedi şeklindedir” demişti Marx.
Bakalım komedi ya da “trajikomedi” şeklinde i sonuçlanacak bekleyip göreceğiz.
Evet;Nixon aynı zamanda Trump’ın en sevdiği ABD Başkanlarından biri,belki de onun için ilk sırada..Fakat Başkan Nixon’la tamamen ters bir politikayla bu tehditle mücadele etmeyi tercih etmiş durumda.
Peki Nixon nasıl bir strateji izlemişti?
1970’lerde hedef aslında in değil Sovyetler Birliği’ydi. SSCB’yi izole etmenin yolu Çin’le iyi ilişkiler kurmak ve bu iyi ilişkileri kullanarak Çin’in 1700’lü yılarda başlayan ticari atağının önünün kesmek Nixon’un stratejisiydi.
Bu stratejisinin “algısal” boyutu da vardı. Göreve geldiğinde yaptığı konuşmasında “"Tarihin verebileceği en büyük onur barış elçisi unvanıdır. Bu onur şimdi Amerika'yı çağırıyor," demiş ve Amerika’yı barış elçisi olarak pazarlamaya kalkmıştı. E zaten Trump’ın da böyle anılmak istediğini biliyoruz, zaten kendi de gizlemiyor.
Trump’ın Nixon’u (Çin politikası hariç, ) taklit ettiğini Nixon dönemini merak edip araştıranlar iyi anlayacaklalardır. Sadece hedef ülkeler değişik..(Nixon döneminin hedef ülkesi SSCB iken Trump Döneminin hedef ülkesi Çin)
Mesela;
Nixon Çin’le iyi ilşkiler kurma adına Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger liderliğindeki gizli bir heyeti Pekin'e gönderdi; Trump da özel elçisi Steve Witkoff'u bir esir değişimi müzakeresi için gizlice Moskova'ya gönderdi.
Nixon, ideolojik farklılıklara rağmen Çin'in Birleşmiş Milletler'in tam üyeliğine geri dönmesine izin verdi; Trump, Rusya ile diplomatik bağları yeniden kurmaya başladı .
Nixon'ın Pekin ile işbirliği yapmaya çalışması gibi, Trump da Moskova ile çalışmak istediğini açıklamıştı.
Ama konjonktür aynı değil maalesef. O deönemde SSCB’yi kontrol altına alma konusunda Çin ABD ile işbirliğine hazırdı ama şimdi Çin’i kontrol altına almada Rusya çok da istekli değil. Yani Nixon ABD dışında başka bir süper güçle iyi ilişkiler kurup rakibi SSCB’yi yıpratma politikası güderken, Trump’ın gücü elinde bulunduran taraflardan biri ola Rusya ile ilişkileri düzeltmeden başka bir gücü izole etmeye kalkışması onun açısından trajik bir sonuç doğurabilir.
(Vaktiyle Hun İmparatoru Uldız da kendisine düşman iki Roma(Batı ev Doğu Roma) imparatorluğu ile aynı anda savaşa girmek istememiş Doğru Roma il iyi ilişkiler kururp Batı Roma’yı yıpratmış, Attila da yıpranan Batı Roma’nın yanında Doğu Roma’ya meydan okumuştu.)
Moskova’nın Pekin’le uzun yıllar boyunca temelleri atılan iyi ilişkileri Moskova’nın Pekin’e karşı ABD ile iş birliği yapmasını mümkün kılmıyor;en azından çok uzak bir ihtimal. Bir defa Trump ve ekibinin bunu çok iyi analiz etmiş olması gerkiyor;edip etmediğini zamanla göreceğiz. Hoş; Rusya ile Çin’i sıkı dostluk ilişkisine iten de Biden döneminin ABD Rus politikasıdır.
Yani Nixon döneminden çok farklı bir konjonktürler karşı karşıyayız. Bu farklardan biri de Çin’in SSCB ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle ciddi ekonomik sorunlar yaşaması ve Amerika Birleşik Devletleri ile yakınlaşan bağların Çin’e büyük fırsatlar sunması..
Bu dönemde ise (Rusya ile anlaşılsa dahi) Rusya ve ABD ekonomilerinin birbirlerine sunabileceği çok fazla bir şey de yok. Avrupa’nın yaptırımları (çok da etkili olmasa da),Biden’ın ambargoları zaten Rus ekonomisini bir nebze zayıflatmış durumda. Amerika ise tarihin en büyük dış borç birikimiyle yüzleşmiş durumda.
Bir de Nixon döneminde Çin SSCB’nin de katkısıyla büyük oranda dünyadan izole edilmişti ve Çin’in dünya siyasetinde yer bulabilmesi ABD’nin uzattığı el ile mümkündü. Bu gün için Rusya’nın izole olduğu br durum yok..Yani ABD’nin Çin’e karşı Rusya’yı anına alacak siyasi bir argümanı da yok. Öyle ki;Trump'ın Rusya'nın gelişmiş ekonomilerden oluşan G7 grubuna yeniden katılmasına izin verme fikri, Rus yetkililer tarafından neredeyse anlamsız olarak görülüyordu.
Zaten Putin’in önem verdiği ABD yahut AB gibi birliktelikler değil, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi oluşulardır.
Velhasıl Çin ve Rusya'yı birbirine düşürmeye yönelik hamleler asla sonuç vermez, vermediği gibi ters bir etki yaratabilir. ABD’nin, birini diğerine düşürmede de ekonomik, siyasi hatta sıcak savaşlardan galip çıkma ihtimali yok.