Geiserich..
Biraz da tarih..
Bu “modern yüzyılda” vandallığı kendine yakıştıramayan Avrupa, bir yansıtma ve vaftizle kendi “Vandal tarihlerinden” kurtulacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Bu yanılgıyı onlara hatırlatacak olan elbette bizler değiliz; zaten buna gerek duymadan kendi kendilerine “utanç verici tarihlerini” sormaya, sorgulamaya başlayan bir “Avrupa Z kuşağı” kendini göstermeye başladı bile.
Tarihler MS 455’i gösterdiğinde “barbar” kavimlerden olan (ki Roma kendine saldıran her kavme ‘barbar’derdi.) Vandallar Roma’yı yağmalamaya başladılar.
Bu yağmalamada Vandlların lideri Geiserich’di.
Geiserich, bir haydut gibi davranıyordu. Aslında kendisi sanıldığı gibi “aptal bir haydut” değildi.
Zaten kısa süre sonra son derece yetenekli bir siyasi ve askeri lider olduğunu “aptal” veya “kana susamış bir serseri” olmadığını tüm dünya öğrenecekti.
Geiserich‘in Vandal Krallığı’nı kurduğu gün Batı Roma için kâbus dolu günlerin başlangıcıydı.
Vandallığın hâkim olduğu bu yıllarda(400’lü yıllar) Geiserich, liderliğindeki Vandallar, Endülüs’ten hareketle Cebelitarık Boğazı üzerinden Kuzey Afrika’ya ve oradan daha da doğuya hareket ettiler. Bu hareket (Afrika boyunca doğuya ilerlemesi) büyük bir yıkıma neden oldu. Buradan da ani bir kararla Roma’ya hareket etti.
Bir imparatoriçenin yardım çağrısının Vandal Geiserich’i 455'te Roma'ya götürdüğü söylenir. Bu çağrı İmparatoriçe’nin, Roma’yı ateşe attığı bir çağrı olacaktı. Nitekim Roma yolunda binlerce insan kaçırıldı, kadınların ırzlarına musallat olundu hatta tapınaklar yağmalanıp yakıldı.
Her ne kadar Vandalların yaptıklarıyla kıyaslanamazsa da, bu durum, yani bir İmparatoriçenin yardım çağrısı, 450’de Batı Roma İmparatoru III. Valentinian’ın kız kardeşi Prenses Honoria’nın Attila’dan yardım istemesine benziyordu sonuçları itibariyle. Çünkü da ha sonra Attila’ya “Flagellum Dei”yani “Tanrı’nın kırbacı” diyeceklerdi.
Bir başka “Tanrı kırbacı” da yine benzer bir yardım çağrısından ötürü sallanacaktı sırtlarında
Geiserich çocukluğundan itibaren büyük haksızlıklara maruz kalmış, akıl almaz zorlukların üstesinden gelmiş biriydi ve kariyeriyer basamaklarını da o zorlukları aşarak tamamlamış ve kendi kavminin lideri olmuştu; politik zekâsına vicdansızlığı eklemesi onun zorluklarla mücadelesinin bir ürünüydü.
Romalılardan Kartaca’yı aldığında o dönemde eşine az rastlanır bir vahşet yaşattı buradaki halka. Batı Roma İmparatorluğu böylece tahıl ambarını ve en önemli vergi kaynağını kaybetmişti.
Tüm başarılarına rağmen politik zekâsı daha fazlasına müsaade etmedi ve Roma İmparatoru’nu tanımayı yeğledi.
Roma İmparatorluğu da Vandallara resmi olarak federe statüsü vererek onları oldukça güvenilir bir müttefik haline getirdi ve buğday sevkiyatlarını güvence altına aldı. Karşılıklı bu tanımalar her iki hükümdarın “olgun politik duruşunu” göstermesi açısından önemliydi.
Herşey bir süreliğine de olsa yolunda gidiyordu; ta ki Roma’da işlenen iki cinayete kadar:
454’te İmparator Valentinianus, ünlü ve bir okadar da güçlü generali Flavius Aëtius'u öldürdü.
Tabi sevenleri intikam için harekete geçti ve bir şekilde İmparator’a suikast düzenlediler ve öldürdüler. Yerine gelen İmparator III. Valentinianus Vandallar’la kurulmuş olan dengeyi bozdu ve bu da zaten Roma’yı işgal için bahane arayan Geiserich’i harekete geçirmeye yetti.
Genseric’in ölüm kokan gemileri Roma’dan görünmeye başlandığında halk büyük bir panikle şehrin iç taraflarına kaçmaya başladılar.Büyük bir göç dalgası yaşanıyor gibiydi Roma’da.
İlginç olan; savunma için bir generalin değil de Papa I. Leo'nun olmasıydı.
Tıpkı Attila’nın şehri kuşattığında kendisine yalvarılası gibi; Papa Leo da yaklaşmakta olan devasa güce karşı konulmayacağını anladı bir elçiyi Ganserich’le anlaşmaya yolladı.
Sonuçta Vandallarla, şehrin bir iki haftalığına yağmalanacağı, ancak sakinlerinin hayatı ve uzuvlarının bağışlanması gerektiği konusunda bir anlaşma yaptı.
Bu nedenle Geiserich, 2 Haziran'da şehre savaşmadan girmeyi başardı. Bu, Roma’nın bir daha asla unutamayacağı türden bir yağmaydı. “Vandalizm” en şiddetli, en acımasız biçimde kendini göstermiş ve “Tanrı’nın kırbacı” bir kez daha Roma halkının sırtında patlamıştı.
Tapınaklar ve saraylar, ancak içleri temizlenerek veya altın çatıları kaldırılarak yok edildi. Ganimetler pervasızca paylaşıldı.
En değerli ganimetler arasında, Romalıların MS 70 yılında Kudüs'ten çıkardığı tapınak hazinelerinin parçaları da vardı. “Altın tahtlar, sofra takımları, tahtırevanlar ve on binlerce talent gümüşle birlikte çok sayıda bronz heykel de Vandal gemilerinin karınlarında kayboldu.”
Tabi Vandalların “vandalizmi” bu kadarla yetişmeyecekti. Buna insan avı da eklendi anlaşmaya aykırı olarak. Soylular kaçırıldı. Mallarına el konulup sonrasında vahşice öldürüldüler.
Aslında Geiserich’in niyeti Roma’da kalıcı olarak kalmak değildi. O daha çok Kuzey Afrika’yla ilgileniyor ve oradaki krallara karşı maddi güç topluyordu. Onun Roma’yı ve Hritiyan alemini küçük görüp önemsemesi bir hataydı.
Çünkü 468'de Doğu ve Batı Romalılar, Vandal sorununu çözmek için büyük bir orduyu toplamak için aralarındaki sorunları rafa kaldırmışlar ve bildirildiğine göre” 100.000 adam ve 1000 gemi”” toplamayı başarmışlardı.
Neyse ki Genseric’in savaş dehası vardı ve tüm birikimi kullandı. Pazarlık yapıyormuş gibi yaptı. Rüzgar yön değiştirirken, yanan gemileri hazırlıksız Roma hattına doğru sürükledi.
Roma’nın filosunun yarısını yaktı geri kalanlarının bir çoğunu batırmayı başardı.
Doğu Roma İmparatoru Zenon daha sonra Vandallarla “ebedi barış” yaptı. Batı Roma İmparatorluğu’nun son imparatoru, 476'da Germenlerin paralı askerlerinin lideri Odoacer tarafından tahttan indirildi . Bir yıl sonra da Genseric öldü.