Yorulduk. Gerçekten yorulduk. Her sabah yeni bir kırmızı çizgiyle uyanıyoruz. “Onu yazma, bunu yazma. Şunu deme, bunu hiç deme. Şunu eleştirme, bunu sakın eleştirme.” Peki biz neyi yazacağız? Kimi eleştireceğiz? Hangi kelimeyi seçersek başımız belaya girmez? Hangi cümle, hangi ton, hangi bakış açısı “makbul” sayılır?
Artık kalem değil, terazide yürüyen cambaz olduk. Dengemizi kaybetmeden, kimseyi rahatsız etmeden, ama bir yandan da gerçeği söylemeye çalışarak yazıyoruz. Ama gerçek, artık sadece bir hakikat değil; aynı zamanda bir risk.
Ekonomi mi? Sus
Market raflarında fiyatlar her hafta değişiyor. Etiketler yetişemiyor, maaşlar yetmiyor. Ama bunu yazarsan “karamsarlık yayıyorsun” oluyorsun. Oysa karamsarlık değil bu; gerçek. İnsanlar pazarda domatesin tanesini sayıyor, çocuklar kantin sırasına girmeye çekiniyor. Ama bu tabloyu yazmak bile “algı operasyonu” sayılıyor.
Sosyal mi? Dikkat Et
Kadına şiddeti yazarsın, “aile yapısını zedeliyorsun” derler. Gençlerin umutsuzluğunu yazarsın, “ülkeni kötüleme” derler. İşsizliği, göçü, eğitimdeki eşitsizliği yazarsın, “niyetin ne?” diye sorgulanırsın. Oysa niyetimiz belli: Gerçeği göstermek. Ama gerçek, artık sadece gözle değil, izinle görülebiliyor.
Siyasi mi? Sakın!
Eleştiri, demokrasinin oksijenidir. Ama bizde eleştiri, hainlikle eş tutulur oldu. Bir fikre karşı çıkarsan, bir uygulamayı sorgularsan, bir kararı beğenmezsen hemen etiketlenirsin. “Tarafını seç” derler. Oysa biz tarafız: Gerçeğin tarafı. Ama bu taraf, artık en tehlikeli yerde duruyor.
Kafayı Yedirecekler
Gazeteci, yazar, akademisyen, sanatçı… Herkes diken üstünde. Bir tweet, bir yazı, bir cümle… Hepsi potansiyel bir linç sebebi. Otosansür, artık dış baskıdan daha güçlü. Çünkü içimize yerleşti. “Acaba bu cümle yanlış anlaşılır mı?” diye düşünmekten, düşünemez olduk.
Susmak çözüm değil. Ama bağırmak da değil. Belki de en büyük direniş, sakin ama ısrarlı bir şekilde gerçeği yazmaya devam etmektir. Çünkü sustukça sıradanlaşır, sıradanlaştıkça kabulleniriz. Oysa biz, yazmakla yükümlüyüz. Düşünmekle, sorgulamakla, anlatmakla…
Bu yazı da belki birilerini rahatsız edecek. Belki “çok mu sert oldu?” diye düşüneceğim. Ama artık şunu biliyorum: Gerçek, rahatsız eder. Ve biz, rahatsız etmeye devam etmeliyiz. Çünkü susarsak, sadece kelimeleri değil, vicdanımızı da kaybederiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: