Her yıl, Üniversitesi sınavın da aynı tablo tekrar tekrar sahneye çıkıyor. Kimisi kimliğini kimisi sınav kağıdını kimisinde kulağına takdığı küpesi ile yaşanan sorun sınava giremiyor bunun sorumlusu olarak oradaki görevliler sorumlu tutulamaz. Gençlerin sorumsuz ve ilgisiz halleri, toplumun geleceğine dair umutlarımızı adeta tek tek söndürüyor. Kimileri buna “zamanın değişmesi” der, kimileri “gençlik bunalımı.” Fakat ben bu lakayt duruşu ne anlayabiliyorum, ne de mazur görebiliyorum.
Bugün karşımıza çıkan tablo, Atatürk’ün “Ey Türk gençliği” diye hitap ettiği o ideallerden çok uzakta. Eğer bu gençler bizim geleceğimizse, ya biz o gelecek tasavvurunu yanlış anladık ya da o gençler kendilerini o geleceğin bir parçası olarak görmüyor. Her iki ihtimal de bizi düşündürmeli.
Bu noktada, sadece gençleri değil, onları bu hayata hazırlayan aileleri de sorgulamak gerekiyor. Çünkü karakter evde şekillenir. Sorumluluk bilinci, saygı, duyarlılık… Bunların hiçbiri yalnızca okul sıralarında verilmez. Anne babaların “başarı”yı sadece sınav sonuçlarıyla ölçmekten vazgeçmesi, evlatlarını insan olmak konusunda da eğitmeleri artık bir zorunluluk.
Bugünün lakayt bireyleri, yarının söz hakkı sahibi olacak. O yüzden geç kalmadan, “Nasıl bir gençlik yetiştiriyoruz?” sorusunu hem ailelerin, hem de toplumun bütün kesimlerinin yüksek sesle kendine sorması şart.
Yorumlar
Kalan Karakter: