Bir insanın kendi malını bağışlaması “akıl hastalığı” sayılıyorsa, o zaman özgür irade neye yarar? Nevin Vurunbiği’nin yaşadıkları, sadece bireysel bir trajedi değil; aynı zamanda hukuk, etik ve insan hakları açısından da derin bir sorgulamayı zorunlu kılıyor.
Nevin Öğretmen’in Hikâyesi: Akıl mı, Adalet mi, Baskı mı?
Adana’da 30 yıllık tarih öğretmeni Nevin Vurunbiği’nin başına gelenler, sadece bir bireyin değil, bir toplumun vicdanını ilgilendiriyor. 51 yaşındaki bu eğitimci, yıllarca emek vererek edindiği iki evi, iki aracı ve 2 milyon liralık birikimini Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağışladı. Gerekçesi mi? Ailesiyle yaşadığı derin anlaşmazlıklar, özellikle de babasının baskıları ve şiddeti.
Ancak bu karar, onun özgür iradesiyle yaptığı bir bağış olarak değil, “akıl sağlığı yerinde değil” gerekçesiyle mahkemeye taşındı. Aynı hastane, bir yıl önce “sağlıklıdır” raporu verdiği bu kadına bu kez “psikoz” tanısı koydu. Ardından mahkeme kararıyla banka hesaplarına bloke kondu, vasi davası açıldı ve hastaneye yatırılması istendi.
Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır? Bir insanın kendi malını, kendi iradesiyle bir kuruma bağışlaması neden “akıl hastalığı” belirtisi sayılır? Asıl sorulması gereken şu: Eğer Nevin Vurunbiği mal varlığını ailesine verseydi, bu süreç yaşanacak mıydı?
AİLE BASKISI MI, HUKUKİ İRADE Mİ?
İddialara göre, Nevin öğretmenin babası, Silifke’deki evin kendi üzerine geçirilmesini istemiş. Bu talebi reddedilince baskılar artmış. Sonunda Nevin öğretmen, tüm mal varlığını TSK’ya bağışlamış. Bu karar, ailesi tarafından “anormal” bulunmuş ve akıl sağlığı sorgulanmış.
Oysa hukuk, bireyin mal varlığı üzerinde tasarruf hakkını korumakla yükümlüdür. Bir kişi, malını isterse bir kuruma, isterse bir hayır derneğine bağışlayabilir. Bu, onun anayasal hakkıdır. Aksi takdirde, özgürlükten, mülkiyet hakkından, bireysel iradeden nasıl söz edebiliriz?
TOPLUMSAL BİR ALARM
Nevin öğretmenin yaşadıkları, sadece bir aile içi çatışmanın değil, aynı zamanda sistemin birey üzerindeki tahakkümünün de göstergesidir. Kadın olması, yalnız olması, ailesine boyun eğmemesi, onu “anormal” ilan etmeye yetmiş görünüyor. Oysa asıl anormallik, bir insanın özgür iradesiyle yaptığı bir bağışı “delilik” sayan zihniyettir.
Bu olay, hukuk sistemimizin, özellikle de vasilik ve psikiyatrik değerlendirme süreçlerinin ne kadar kolay suistimal edilebileceğini gözler önüne seriyor. Bir kadının malını ailesine değil de devlete bağışlaması, onu akıl hastanesine götürmemeli. Aksine, bu kararın ardındaki cesaret ve bilinç sorgulanmalı.
ÖZGÜR MÜYÜZ?
Nevin Vurunbiği’nin hikâyesi, hepimize şu soruyu sordurmalı: Gerçekten özgür müyüz? Malımıza, bedenimize, kararlarımıza ne kadar sahip çıkabiliyoruz? Ve en önemlisi, adalet dediğimiz şey, kimin elinde, kimin adına işliyor?
Bu sorulara dürüstçe cevap vermedikçe, Nevin öğretmenin yaşadığı trajedi, ne yazık ki son olmayacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: