Özgecan'ın vahşice katledilmesinin ardından bir yıl geçtiğini, bu süreç içerisinde 412 kadınımızı şiddete kurban verdiğimizi duyurmuştum bir önceki yazımda.
Ve Özgecan'ın ilk olmadığını ancak son da olmayacağını düşündüğümü belirtmiştim.
****
Maalesef öyle de oldu.
412 kadınımızın ardından Türkan Sarıkaya'yı da bir platonik aşk şiddetine kurban verdik.
****
Sahiden aşk mı bunun adı?
Öldüresiye mi seviyoruz severken?
Her şeyin fazlası zarar sevginin değil diye düşünenlerdendim.
Ancak artık sevginin de fazlasının zarar olduğunu, hatta adına ne denirse bu duygunun aşırı şekilde hissedilmesinin büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum.
****
Neden tadında yaşamıyor insanoğlu bu güzelliği?
Böylesi yaşanılası bir duygunun sonunda neden hüzün yaşanıyor?
****
Bencillikten sanırım bunlar!
Karşılıksız sevmenin korkaklığından!
"Ben seviyorsam, ben aşıksam bitmiştir, o da sevmek zorunda" cümlesinin esiri olmuş bir zihniyet var.
"Ya benimsin ya toprağın" cümlesi eski yeşil çam filmlerinde kalmadı, bugün uygulanıyor.
****
İkili ilişkilere şöyle bir bakıyorum da...
Kıskançlık almış başını gitmiş.
Erkek arkadaşımızın ya da kız arkadaşımızın, nişanlımızın, eşimizin telefonunu inceleyebilme, irdeleyebilme hakkını kendimizde bulacak kadar kıskanıyoruz.
Kıskanarak, hesap sorarak, incite incite, güvensiz bir şekilde seviyoruz!
****
Bir köşede durup uzaktan izlemek, uzaktan sevmek, karşılıksız, çıkarsızca, yalnızca sevmek...
Ne güzel şey oysa o duyguyu hissedebilmek.
****
Yaşamalı!
Tüm güzel duyguların insan için olduğunu bilerek yaşamalı!
Ve yaşatmalı!
Sevdiğini de seve seve yaşatmalı!