İçimizi burkan, zihnimizi bulandıran bir soru daha.
Allah aşkına biz ne ara bu hale geldik?
Önce, ne olduğu belli olmayan, “asbestli” gemiler yanaştı limanlarımıza ve sonrasında İngiliz çöpleri.
Ardından Avrupa’dan, 'geri dönüşüm' adı altında tonlarca çöp/pislik geldi ve bunun ardı arkası kesilmedi.
Ortadoğu ve Asya’dan ne kadar cahil, cühela, sefil ve yoksul insan varsa hepsi bu topraklara akın etti.
Sınırlarımız yol geçen hanına döndü.
Mafya palazlandıkça, millete kök, devlete kafa tutar oldu.
Yolsuzluk, talan, soygunlar sıradanlaştı.
İhaleyi baronlar aldı, fakirliği de garip ve kimsesiz halka bıraktılar.
Uyuşturucu belası sokaklarımızı ve çocuklarımızı esir aldı.
Gemilerle katar katar sevkiyatların yapıldığı,
"dindar nesil" deyip, "kindar neslin" çoğaldığı, cemaatlerin, tarikatların palazlandığı ve paralel devlet yönetimlerinin varlığının arttığına şahitlik ettiğimiz.
Darbeler, diş göstermeler, sert bakışlar, ihanetler, hain planların varlığına dur diyecek kimsenin olmadığı.
Ülkenin siyasi ayağının laşkalaşıp, birilerine oyuncak olduğunu.
Yasama ,Yürütme ve Yargıdaki iç çatışmalar huzuru bozduğunu.
Sadakatsiz 'Sadat' (askeri danışmanlık) birimlerinin varlığını gördük, şahit olduk.
Ülkenin kaynağını ve kaymağını cürmü büyük, karekteri küçük 5’li büyük firmalara verildiğini.
Depremlerde, madenlerde, tonlarca toprağın altında, Soma'da, Çorlu'da yaşanan tren kazasında, "ölüyoruz" diyerek feryâd edenlere haklar olarak aglamakla yetindik.
Devlet, bürokrasi ve mafya ilişkilerinin aşikar yapıldığı.
Devlet bankalarının kredilerle medya gruplarını satın aldığı.
Kalemi, söylemi, karekteri sıfırın altında olan insan müsveddelerini gördük.
Muhalif yazarlar, çizenler, lafı gediğine koyanlar, saraya soytarı olmayı kabul etmeyenlerin ise adalet koridorlarında, soğuk beton duvarların arkasında gün yüzüne, güneşin sıcaklığına hasret hale getirildiğini gördük.
Soylusu, soysuzu hepsi birlik içinde ülkenin kaderini çizdiğini üzülerek öğrendik.
Partili, partisiz herkes korkar hale gelirken; vekilerin sokak ortasında dövüldüğü izledik.
Korkunun artık ülkede “imparatorlaştığını” kabul ettik ve boyun eğdik.
Maaşlarının, ikişer, üçer, beşer katlanarak artan ve keselerini haramla dolduranları gördük/bildik.
Çiftçisini, besicisini, tarım işçisini, açlığa, iflasa, intihara sürüklenenleri gördük.
Taciz olaylarının ve tecavüzcünün iyi hâl adı altında korunduğunu midemiz bulanarak izledik.
Eğitimli,eğitimsiz bu zalimler kervanına her gün yenilerinin eklendiğini duyduk/gördük.
Dağlar, bayırlar, meralar, el değmemiş ormanlar, bir tablo misali koylar, gasp edilen limanlar, el konulan marinalar, beton bloklara teslim edilen sahilleri gördük.
Süt sağamayan kadınlar, tütün toplayamayan emekçiler, gençler, hayallerini çaldığınız çocuklar, katledilen kadınlar, gençler, atamadıkları öğretmenler, işsiz milyonlar, doktorsuz hastaneler, darp edilen avukatlar, sazına ve sözüne gem vurulan ozanlar, açlığa talim ettirilen insanlar, için için ağlayan gözler, ahlarını aldığınız yetimler, haksız hukuksuz zindanlarda tutulan on binler...
"ARTIK YETER" diye çığlık atan milyonların varlığına şahitlik ettik.
Sahi biz ne ara bu hale geldik?
İçimizdeki insanı, hangi ara öldürdük? Bunu anlayan ve anlatacak olan var mı ?
Bizi insan kılan; samimiyet, hakkaniyet, adalet, kardeşlik, güvenilir olmak, liyakat, temizlik, güzellik, şefkat, sevgi, iyilik ve sorumluluk sahibi olma gibi duygularımıza ne ara kaybettik, bilen var mı ?
Bakar mısınız Allah aşkına,toplum olarak ne hale geldik.