Tüm Türkiye’de bir kentsel dönüşüm furyası aldı başını gidiyor.
Her kentte hemen her büyükşehir ve ilçe belediye başkanının projeleri arasında kentsel dönüşüm yer alıyor.
Hatta hemen her belediye başkanı en iyi, en doğru kentsel dönüşümü kendisinin yapacağını iddia ediyor.
Adana’da da durum pek farklı değil.
Seyhan’da, Yüreğir’de, Çukurova’da ve diğerlerinde projeler havada uçuşuyor.
Ancak sonuçlanan yani bitmiş tek bir proje bile yok ortada.
Azim Öztürk’ün portakal bahçesine yaptığı binaları kentsel dönüşüm olarak kabul edersek tek örnek diyebiliriz.
Kentsel dönüşüm projeleri oldukça zordur.
Çünkü en büyük sorun kamulaştırmadır.
Kentsel dönüşüm yapılacak alanlarda rant değeri bir anda katlandığı için konut ve arsa sahipleri kamulaştırma için yüksek bedeller talep ederler.
Doğal olarak insanları ikna etmek zordur ve yargı yoluyla kamulaştırma uzun yıllar sonunda yapılabildiği için büyük sorundur.
Örnek: Sinanpaşa Mahallesi
İşte bu noktada Hükümet kentsel dönüşüm projesi yapmak isteyen belediyelere can simidi olan bir yasa çıkardı.
Adı da “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun.”
İdarenin elini güçlendiren, projelerin uygulanabilirliğini oldukça kolaylaştıran bir yasa olarak dikkati çekse de, hak sahipleri yani vatandaş için tam tersi bir durum sözkonusu.
Çünkü Bakanlar Kurulu kararıyla Afet Riskli alan ilan edilen mahallelerde yaşayan hak sahiplerinin bu karara itiraz edebilme şansı pek yok.
Mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı bile alma hakları yok.
Tebliğ tarihinden itibaren belirli bir süre içinde yaşadıkları binaları boşaltmak hatta yıkmakla yükümlüler.
Boşalttıkları binanın karşılığında takdir edilen değeri kabul etmekten başka bir şansları de neredeyse yok.
Böyle bir kentsel dönüşümü nasıl tanımlamak gerekir acaba?
Her şey iyi niyetle ilgili.
Kötü niyetli bir belediye başkanı bu yasa aracılığıyla koskoca bir mahalleyi kentsel dönüşüm adı altında boşaltıp, orada yaşayan insanları yersiz, yurtsuz, evsiz bırakabilir.
Bunun da adı yine “kentsel dönüşüm” olur.
İşte o zaman bu yasa “yoksulu yerinden yurdundan etme yasası”na dönüşüverir.
Neredeyse tüm belediyeler işin kolayına kaçıp kentsel dönüşüm uygulamak istedikleri mahalleleri afet riski altındaki alan ilan ettiriyor.
Bu karar alınırken söz konusu yerde zemin etüdü yapılıyor mu, mevcut binalar gerçekten de bir depremde yıkılır mı kimse bilmiyor.
Karar alınıyor ama kararın hangi bilimsel dayanakları olduğu hiç açıklanmıyor.
Yani her şey belediye başkanlarının iki dudağı arasında.
İyi niyetli olan işin insani yönünü zaten göz ardı etmez, insanların hakkını yemez ama eğer niyet kötüyse işte o zaman yandı bitti yoksul vatandaş.