Toplumların en kıymetli hazinelerinden biri inançlarıdır. İnanç, bireyin hem iç dünyasını hem de toplumsal ilişkilerini şekillendiren, ona yön veren bir pusuladır. Ancak ne yazık ki, bu kutsal değer zaman zaman kötü niyetli ellerde bir araç hâline getirilebiliyor. Son yıllarda, din kisvesi altında işlenen ahlaki ve hukuki suçlar, toplum vicdanını derinden yaralıyor.
Dini, kişisel menfaatleri için kullanan, halkın saf duygularını istismar eden, kendini “mütedeyyin” gösterip perde arkasında türlü çıkar ilişkilerine giren kişiler, sadece bireyleri değil, aynı zamanda dinin kendisini de yıpratıyor. Bu insanlar, İslam’ın özündeki adalet, merhamet ve dürüstlük ilkelerini hiçe sayarak, kendi karanlık emellerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Oysa İslam, adaleti emreder. Kul hakkını gözetmeyi, dürüstlüğü, alçakgönüllülüğü ve samimiyeti esas alır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatı, bu değerlerin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Ne var ki, bazıları bu değerleri sadece dillerinde taşırken, fiiliyatta tam tersini yapmaktan çekinmiyor. Bu da hem dini yozlaştırıyor hem de toplumsal güveni zedeliyor.
Türk milleti, tarih boyunca inancına sahip çıkmış, onu korumuş ve yaşatmıştır. Ancak bu sahiplenme, dini istismar edenlere karşı da en sert tepkiyi göstermeyi gerektirir. Çünkü dinin istismarı, sadece bireysel bir ahlaksızlık değil, toplumsal bir tehdittir. Bu tehdide karşı sessiz kalmak, suça ortak olmak anlamına gelir.
Bugün, din kisvesi altında yapılan her türlü yolsuzluk, sahtekârlık ve ahlaksızlık, yarın mutlaka hesabı sorulacak bir vebaldir. Toplumun vicdanı, günü geldiğinde bu karanlık yüzleri tanıyacak ve gereken cevabı verecektir. Çünkü hakikat, er ya da geç ortaya çıkar; adalet, gecikse de tecelli eder.
Bu yüzden, inancımızı kirli emellere alet edenlere karşı uyanık olmalı, dini samimiyetle yaşayanları bu karanlık gölgelerden ayırmalıyız. Zira din, bir istismar aracı değil; insanı yücelten, toplumu aydınlatan bir nurdur.
Yorumlar
Kalan Karakter: