Bir zamanlar sokak kavgası denince akla gelen şey belliydi: iki kişi arasında yaşanan bir anlaşmazlık, birkaç yumruk, belki bir burun kanaması... Sonra konu kapanır, herkes yoluna giderdi. Ne kin güdülürdü, ne de intikam planları yapılırdı. Ama artık sokaklar başka bir dil konuşuyor. Ve bu dil, korkunun dili.
Bugün bir tartışma, birkaç dakika içinde taşlara, sopalara, bıçaklara, hatta pompalı tüfeklere dönüşebiliyor. Bir kişiye karşı üç kişi yetmiyor; beş kişi yetmiyor. On kişi bir araya gelip, tabiri caizse “eşek sudan çıkana kadar” dövüyor. Yetmiyor. Hırslarını alamayanlar öldürüyor. Bu nasıl bir öfke? Bu nasıl bir vicdan kaybı?
Delikanlılık mı dediniz?
Eskiden delikanlılık, teke tek çıkmak, yenileni yerden kaldırmak, kavganın ardından barışabilmekti. Şimdi delikanlılık, kalabalıkla saldırmak, silah taşımak, sosyal medyada şiddeti sergilemek oldu. Kadın, çocuk, yaşlı fark etmiyor. Şiddetin hedefi artık herkes.
Cezalar Neden Caydırmıyor?
Bu vahşetin en büyük sebebi belli: Cezaların caydırıcı olmaması. Yapanın yanına kâr kalıyor. Birini öldüren, birkaç yıl sonra sokakta elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor. Bu nasıl bir adalet? Bu nasıl bir sistem?
Toplum olarak öfkeyi kutsadık, intikamı yücelttik, şiddeti normalleştirdik. Dizilerde, filmlerde gördüğümüz sahneler artık sokaklarımızda yaşanıyor. Ve biz sadece izliyoruz.
Adalet Tecelli Etmeli
Bu gidişatı durdurmak için önce adaletin sesini yükseltmek gerekiyor. Cezalar ağırlaştırılmalı, uygulamalar tutarlı olmalı. Eğitimle, bilinçle, empatiyle sokakları yeniden insanca yaşanabilir hale getirmeliyiz. Yoksa bu şiddet sarmalı hepimizi içine alacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: