Karanlıktan korkan bir halkı, karanlığa mahkum duruma getiren Avrupalıların ve özellikle Avrupalıların sözde kâşif devleti İspanyolların yaptığı vahşet, kendi içlerinden bile birilerinin vicdanını harekete geçirmişti. Bartolomé de las Casas.
Bartolomé de las Casas, Hristiyanlığı aşılamak için Amerika’ya gitmiş bir papazdır. Fakat beraberinde gittiklerinden farklıdır karakter olarak. O Avrupa’nın uluslararası hukuk ve insan haklarının ilk savunucularından biri olarak bilinir.
“Kristof Kolomb'un yakın arkadaşlarından birisinin oğludur. 1522'de Dominiken tarikatına girmiştir. Ömrünü Kızılderililerin haklarını korumaya adamış ve onların lehinde yasalar çıkartacak kadar da başarılı olmuştur.”
Gördüklerini, şahit olduklarını yazmaktan çekinmeye Bartolome, çağdaşı olan resmi tarihçilerin çok ağır saldırılarına maruz kalmış ve bu saldırıların suikast ve şiddet boyutuna gelmesi nedeniyle devamlı göçebe bir hayat yaşamak zorunda kalmıştı.
Özellikle yazdığı bir esere verdiği isim daha eseri okumadan İspanyolların yaptığı soykırım hakkında fikir vermekteydi. <"Brevisima historia de la destruccion de las Indias (Yerlilerin imhasının çok kısa Tarihi)">>
Eserin yazıldığı vahşet günlerinde, Bartolome’nin eserinde yazılanları okuyanlar, sonunu getirmekte oldukça güçlük çektiler. Okurken düğümlenen boğazlar, bakarken gözlerden gelen yaşlar ve kendilerinin içinde bulunduğu vahşiliğin sorgulandığı vicdanlar eserin sonuna kadar okunmasını önlüyordu.
Bu vahşet, tarih boyunca yapılan en merhametsiz vakaları, en sapkın davranışları, en ahlaksız karakterleri unutturacak kadar büyüktü.
Piskopos Bartolome de Las Casas veya Casaus dönemim İspanyol kralına mektuplar yazıp vahşetin önlenmesi için adeta yalvarıyordu. Bir mektubunda şöyle diyordu:
“Piskopos Bartolome de Las Casas veya Casaus tarafından, ulu ve güçlü efendimiz İspanya prensi den Felipe'e:
Çok güçlü efendim, bu kadar büyük krallıkların, daha doğrusu bu geniş yeni dünyanın yakılıp yıkılmasını, orada yapılan kötülükleri (insanların bu denli korkunç şeyler yapabileceği hayal bile edilemezdi) düşünüyorum. Tanrı bu toprakları Castilla krallarına bahşetti; yönetmeleri, değiştirmeleri ve maddi-manevi ümit aşılamaları için onlara emanet etti. 50 yıldan fazladır bu topraklarda yaşıyorum ve zulümlere şahit oluyorum.”
Ancak bu haykırışlar paranın gücü karşısında fısıltıdan ibaret kaldı ve İspanyollar en korkuncu ilk 40 yıl olmak üzere yüzlerce yıl kıtada katliamlara devam ettiler.Bu 40 yıl boyunca kıtada öldürdükleri insan sayısı 12 milyondu.
<
Diğeri ise, önce özgürlüğü arzulayabilecek, umabilecek, düşünebilecek, ya da içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmayı isteyebilecek herkesi öldürmek (yerli beyler ve erkekler gibi; çünkü savaşlarda genellikle sadece kadınlar ve gençler hayatta bırakılıyordu);
daha sonra da, hiçbir insanın hatta hayvanın bile yapmayacağı en ağır, korkunç, hayvani işlerde onları ezmekti....>>