Daha önce “Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor” başlıklı yazı yazdığımda İran v İsrail çatışması başlamamış ve bu başlık için henüz erken olduğu gibi bazı yorumlar almıştım..Ama siyasetin, savaşın, çatışmanın ve coğrafya dizaynının erkeni geçi olmaz; nitekim çok da geç olmayan bir zamanda çıkarlar somut olarak çatışma evresine girdi.
Bu evrede İsrail’in kendi çevresinde İran ’sız bir Sykes –Picot oluşturma girişimleri İsrail’i hızla Türk menfaatlerine aykırı davranışlara itti. Bu davranışlar arasında Suriye rejimine yönelik bir takım agresif hareketleri bu aralar oldukça sıklaştı.
İsrail’in “İransızlaştırma” operasyonlarıyla otorite boşluğuna sürüklenen bölgelere Türkiye’nin nüfuz etmesi de bu agresif tutumu daha üst bir basamağa çıkardı ve çoğunluğu Dürzilerden oluşan Suriye’nin Süveyda vilayetindeki halkı rejime karşı kışkırtıp buradan hareketle rejime müdahale gerekçeleri üretmesi Suriye politikasını yönlendiren Türkiye ile soğuk savaşa ve ardından uzun vadede de sıcak çatışmaya girmesinin başlangıcı olarak yorumlanabilir.
Yine daha önceki yazılarımdan birinde Türkiye’nin Israil ile ticaretini önemli ölçüde kısıtlamasının yarattığı gerginlik İsrail’de Türkiye’ye karşı öfkenin dozunu arttırdığını söylemiştim.
Uzun süre ticaretin yeniden başlayacağını uman ama beklentileri gerçekleşmeyen İsraillilerin Türkiye’nin Suriye’de gittikçe artan nüfuzunu bahane ederek şimdilik medya aracılığıyla Türkiye’yi tehdit etmesi ve bu yönde bir zemin oluşturması yakın gelecekte İsrail ile Türkiye’nin en azından çetin bir soğuk savaş dönemine gireceğinin belirgin bir işaretidir.
Aslında İsrail İran’la çatışarak bölgeyi şekillendirmeye kalkarken, farkında olmadan Türkiye’nin önündeki tüm engelleri kaldırdığının farkına biraz geç kaldı. Yani İran’a saldırarak Türkiye için de tehdit olan İran’ın nükleer programına darbe vururken diğer yandan Lübnan’da ve Suriye’nin çeşitli yerlerinde Türkiye’ye tehdit ve engel teşkil eden İran vekili Hizbullah’ı çökertirken diğer bir yandan Esad rejiminin devamlılığına yönelik hiçbir şey yapmaması Türkiye’ye hareket serbestliği kazandırdı. Bu duruma bir de PKK’nın silah bırakması ve PYD’nin de etkisinin azalması eklenince haliyle zamanla bölgenin tek egemen gücü olmak isteyen İsrail’i oldukça rahatsız edecektir elbette.Nitekim de öyle oldu.
Zaten İsrail’in Suriye’nin nöbetçi kulübelerine kadar bütün askeri kompleksleri, üsleri, depolarını yok etmesi dolaylı olarak her iki ülkenin sınırları dışında Türk-İsrail çatışmasının ya da Türk-Siyonist savaşının çok daha önceden başladığını gösteriyordu bize. Bu dönemde de İsrail’i Suriye sahasındaki çıkar çatışmasına Trump’ı ikna edip Amerika’yı dahil etmesi bizim için ileride yaşanacak zorlu bir sürecin habercisi adeta.
İsrail’de yayınlanan Yediot Aharonot Gazetesinde yayımlanan “Türkiye ile İsrail arasında soğuk savaş tehlikesi” adlı bir köşe yazısında konu değerlendirilirken “İsrail, sektör sınırlarını net bir şekilde belirlemezse, soğuk savaşın gerçekleriyle yüzleşecektir.” Deniyordu.
Özellikle “terörsüz Türkiye projesi”nin başarıya ulaşıyor olmasına değinen gazetenin şu cümleleri Türkiye’nin izlediği yolun ne kadar doğru ve öngörüsünün ne denli başarılı olduğunu gösteriyor bize. Gazete şunu yazıyor:
Kandil Dağları, silahsızlandırılmış Kürt yeraltı savaşçılarının sembolik ateşinde yanıyor. Suriye'deki Filistinliler nihayet yerleşkelerine yerleşiyor ve bölgesel diplomasi çatışma merkezlerinden yeniden yapılanmaya doğru ilerliyor. İsrail ağır bedeller ödüyor ve Türkiye de bunun meyvelerini topluyor.
Ama yazıda en dikkat çeken kısım bizdeki muhalefetin hayallerinde bile kabus yaşatacak olan imparatorluk bakiyesinin gerekliliğine yönelik girişimlerdi. Buna yönelik de şöyle deniyor:
“Türkiye, yirmi yıldır sessizce ama istikrarlı bir şekilde "neo-Osmanlı" vizyonunu savunuyor. Bu, sıradan bir İslami propaganda kampanyası değil, gerçek bir jeopolitik proje; 85 milyondan fazla vatandaşa sahip genç bir ülke.
Bağımsız bir savunma sanayisindeki güç unsurlarıyla -sınırları dışında konuşlandırılmış askeri üsler, Libya ve Akdeniz'deki nüfuz, Rusya ile gelişmiş ilişkiler..”
Gazetedeki yyazı ve yorumlara bakacak olursak Türkiye’nin –onlara göre- neo-Osmanlı vizyonu” İsrail tarafından oldukça ciddiye alınmış görünüyor. Hakan Fidan’ın “Filistin sorunu diye bir şey yok. İsrail sorunu var" cümlesi ve Erdoğan’ın İsrail’i Nazi Almanyası’na benzeten sözleri, bu vizyonun gerçekleşmesi halinde başlarına ne kadar büyük bir bela açacağını tahmin edebiliyor olmalılar. Ayrıca İsraillilere göre “bölgesel anlaşmaları baltalayan” Türkiye gittikçe artan gücüyle ciddi bir tehlikedir.
Bizdeki muhalif hatta iktidar yanlısı bir kesimin göremediği bir noktayı da İsrailliler görüyor; İsraillilerin gördüğü şey “Türkiye’nin, yeni bölgesel dizinin fiilen ana arabulucusu haline geldi”ğidir. Ve yine bizdekilerin göremediği ama İsrail’in gördüğü başka bir şey de “Amerika’nın Suriye temasları, Lübnan keşifleri ve hatta Hamas'la arabuluculuğun bir kısmının Türkiye masasında gerçekleşiyor olması bölgesel güvenlik mimarisinin Ankara aracılığıyla şekillendiği” gerçeğidir. Bunu İsrailliler görürken, görmekle kalmayıp endişelenirken kendi devletinin sahip olduğu özgüveni kendi özünde sağlayamamış olanların görememesi trajik bir durum.
Yorumlar
Kalan Karakter: