Büyük taarruza günler kala "Silah Encümeni" toplanmış silah tedariki için neler yapılacağını konuşuyordu. Kafalar silah teminine yorulurken o dönemin ünlü silah tuccarı Basil Zaharoff çıkageldi.
Bu tüccar tüccarlığı gereği uyanıktı ve Türkiye 'nin silah ihtiyacını başından beri takip edip doğru zamanda ortaya çıkmayı beklemişti.
Onun için doğru zaman bu zamandı.
Üstelik Başbakanı Lloyd George'un 10 Ağustos 1921 günü söylediği, "Sevr Antlaşması yırtılmış olduğundan silah ticareti serbesttir. Özel şirketler savaş halinde bulunan ülkelerle silah ticareti yapabilirler" sözü de, Zaharoff'un Türk ordusuna silah satmanın artık zamanı olduğunu düşündürmüştü.
Tabi silâh satın alma işi Türkiye'nin istediği gibi gitmiyor, Italyan ve Fransızlardan peşin parayla alinan silahlar gemilere yüklendiği esnada Ingiliz ve Yunanlıların baskınlarına uğruyordu.
Tşıma sırasında daha güvenli olabilecek Fransız gemileriyle silahların Mersin veya İskenderun'a ulaştırılması içinse 500.000 Lira'ya ihtiyaç duy uluyordu.
Bu para bulunamadığı için, satın alma komisyonuna, alınan bütün siahların Almanya 'da satılması talimatı verildi. Bulgarlardan silah satın almak için yapılan girişimler de olumlu sonuç vermemişti. Varna'dan satın alınan ve Anadolu'ya taşınması için 1.050 adet tüfek yük lenen Bakırcıef motoru, 7 Mart 1922 günü m Karadeniz'de batmıştı.
O günlerdeki bir başka ilginç olay da, Almanya'ya silah ve cephane satın almaları için gönderilen Saffet ve Nuri Beylerin parayı çoğaltmak ve daha fazla silah almak için borsada oynamaları ve paranın hepsini kaybetmeleriydi; bir Alman tarafından dolandırılmışlar ve olay yargıya götürüldüğü halde sonuç alınamamıştı.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Basil Zaharoff'tan silah satın alınmadı çünkü Atatürk kesin olarak bu adamdan silah almayı reddetmişti. “Üstelik birçok devletin madalyalarla taltif ettiği, İngiltere'nin 'Sir\ Fransa'nın 'Legion d'Honneur' ünvanı verdiği bu kişi olmasına rağmen..”Peki neden?
Çünkü Basil Zaharoff, Yunanistan'ın Ege bölgesini işgal etmesi için İngiltere Başbakanı Lloyd George'u ikna eden kişiydi. Ve yine Yunanlılar kendisinden silah alsın diye, Yunanistan'a 4 milyon sterlin krediyi o sağlamıştı.
Atatürk bu kişi ile ilgili istihbari bilgileri masasında hiç eksik etmedi. Kime ne kadar ve ne zaman silah satmış, neler vermiş hangi güzergâhları kullanmış vs.
Silahların bu kişiden tedarik edilmemesi üzerine yeni tedarik yolları arandı;Ankara, savaşın kazanılması için gereken silahların büyük bölümünü Ruslardan ve Fransızlardan, bir bölümünü de İtalyanlardan sağlamıştı. Özellikle Fransızlar, Anadolu'dan çekilirken silahlarının büyük bölümünü Türk ordusuna bıraktılar.
Basil Zaharoff'un savaş ziyafetinden kurtaranlar ise yine canını ortaya koyan kendi insanı oldu. İstanbul'da önceleri dağınık, sonra Ankara'ya bağlı olarak çalışan gizli gruplar, işgal kuvvetlerinin depolarından büyük miktarda silah ve cephaneyi Ararat, Ladil ve Lankır gemileriyle Anadolu'ya kaçırdılar.
Peki bu Basil Zaharoff kimdir?
“1850 yılında Türkiye'de doğan (İstanbul ya da Bursa) Basil Zaharoff, (soldaki fotoğraf) aslen Rum asıllı bir aileden geliyordu. Gençliği İstanbul'da, Tatavla (Kurtuluş) semtinde geçti.
Bir geminin ambarında gittiği Atina'da tanıştığı Nordenfeldt silah fabrikasının Yunanistan temsilcisi sayesinde silah ticaretine adım attı. 1870'lerin sonunda Nordenfeldt firmasının temsilcisi olarak ilk denizaltı satışını Yunanlılara yaptı.
Ardından İstanbul'a gitti ve Abdülhamit'e "Yunanlıların denizaltısı var, denge için sizin de almanız gerek" dedi.
Osmanlı devletine sattığı iki denizaltının teslim muameleleri sürerken Zaharoff, Saint Petersburg'da aynı sözlerle Ruslara da birkaç denizaltı satmıştı. 1888'de bir başka ünlü silah tüccarı Hiram Maxim (sağdaki fotoğraf) ile ortak oldu.
Birkaç yıl içinde, Çin-Japonya, İspanya-Amerika, Girit Savaşı derken, Zaharoff'un büyük hissedarı olduğu Maxim firmasının adı, 1897'de Krupp ve Schneider kadar büyüdü.
Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı'na katılan hemen bütün ülkelere silah sattı. 1920'lerin sonundaysa, 'Ölüm Tüccarı' olarak anılıyordu ve hem çok zengin, hem de dünya politikasını etkileyecek kadar nüfuzlu bir kişi olmuştu. 1936'da öldüğünde, 36 ulus tarafından verilmiş 298 madalyaya sahipti.”