Hakikatin garip bir asaleti vardır; bağırmaz, acele etmez, kendini ispatlama telaşına düşmez. Üzerine ne kadar örtü serilirse serilsin, mutlaka bir vakti vardır. O vakit geldiğinde, gürültü koparmadan, kimseye hesap vermeden usulca görünür. İnsan çoğu zaman gerçeği değil, gerçeğin kimden geldiğini kabullenemez.
İhanet geç öğrenilir. Çünkü kalp, akıldan önce inanır. İnsan bazen bildiğini bilmezden gelir; bazı hakikatleri öğrenmemek için kendini zorbalar. Zira bilmek, bir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını kabullenmektir. En yakıcı olan da şudur: İhanetin varlığı değil, sevdiğin, saydığın, kıymet verdiğin birinin bunu sana yapabilecek kadar onu tanıyamamış olmaktır.
Hayat zaman zaman acımasızdır. İnsanlar, karşısındakinin idrakini hafife alarak yalanlar kurar. Senaryolar yazar, roller biçer, kendilerini akıllı zannederek kelimeleri eğip büker. O kurgu ayakta kalsın diye yeni yalanlar ekler, bir yalanı başka bir yalanla beslerler. Oysa bilmezler ki yalan, kendine bile sadık kalamaz. Çünkü yalan ezber ister; gerçek ise yaşanmıştır.
İşte tam da bu noktada insan, doğrusunu bildiği yalanları dinler.
Bilerek susar. Görerek görmezden gelir.
Çünkü doğruların acelesi yoktur.
Zamanı vardır.. Hakikatin de, hesabın da…
Ve ben hep şunu söylerim:
İnsan yol yürüdüğü; ekmeğini paylaştığı, kendisine kalbini açan insanlara kalbini bozmamalı.
Çünkü kalbini bozan, aslında kendini bozar.
Kendini bozan herkes ise hayata bir gün, bir yerde mutlaka yenilir.
İnsan ne kadar mahir olursa olsun, yalanı bir gün mutlaka unutur. Yaşanmış olan hafızaya kazınır; uydurulmuş olan ise dile dolanır. Aynı soruya verilen farklı cevaplar, aynı olayın değişen suretleri… Hakikat, işte tam da bu çatlaklardan sızar.
Asıl erdem, her şeyin farkında olarak susabilmektir. Kandırıldığını bilip, seni kandırdığını zannedenlere inanmış gibi bakabilmektir. Bu bir zaaf değildir; bu, aklın vakar ile birleştiği yerdir. Herkes gerçeği haykırabilir; ama herkes susarak her şeyi gördüğünü gösteremez.
Bazıları, karşısındakini kandırdığını sanırken aslında kendi iç yüzünü ifşa eder. Maskeler düşer, roller biter, kelimeler anlamını yitirir. Geriye yalnızca çıplak hakikat kalır.
Ve son söz şudur:
İnsan Allah’a hesap vermekten korkmuyorsa, neyden korkar ki?
Ve şimdi…
Bırakalım, onlar düşünsün..
Yorumlar
Kalan Karakter: