Geçtiğimiz günlerde uzun süredir beklenen 11. Yargı Paketi’nin Adalet Komisyonu’nda kabul edilip Meclis gündemine taşınmasıyla birlikte, adalet sistemimizde yeni bir dönemin eşiğine geldiğimizi görüyoruz. Pakette özellikle 27. maddede yer alan “Covid indirimi” düzenlemesi yoğun biçimde tartışıldı. Komisyonun son değişikliğiyle, suç ayrımı netleştirilmiş; kadın ve çocuğa yönelik şiddet, cinsel suçlar, terör ve örgütlü suçlar gibi toplum vicdanında telafisi mümkün olmayan ağır fiiller, düzenlemenin kapsamı dışında bırakılmıştır. Bu yönüyle paketin akılcı, yerinde ve toplumsal hassasiyeti gözeten bir yaklaşım içerdiğini söylemek mümkündür.
Elbette 11. Yargı Paketi yalnızca infaz hukukuna dair bir düzenleme değildir. Avukatlık disiplin süreçlerinden ceza yargılamasındaki usul hükümlerine; siber suçlardan idarî cezalara; ihale teminatlarından sosyal güvenlik hükümlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Kısacası, bu paket yalnız bugünü değil, geleceğin hukuk düzenini de şekillendirecek niteliktedir. Ve elbette devamı gelecektir.
Bugün ceza ve infaz alanında devletimizin önemli çalışmalar yürüttüğünü görmekteyiz. Cezaevlerinin iyileştirilmesi, personel kapasitesinin artırılması, denetimli serbestlik uygulamalarının geliştirilmesi, elektronik kelepçe sisteminin yaygınlaştırılması gibi adımlar; ülkemizin bu alanda kararlı ve istikrarlı bir iradeye sahip olduğunu göstermektedir. Ben, ülkemize ve devletimizin bu alandaki gelişim azmine yürekten inanıyorum. Yapılan her işin kıymetini görüyor; ancak çok daha iyilerinin başarılabileceğine de gönülden inanıyorum.
Bu sebepledir ki, suç ayrımı doğru biçimde yapıldıktan sonra; belirli bir süreyi doldurmuş hükümlüler için bir defaya mahsus, sınırlı ve ölçülü bir değerlendirme kapısının açılmasının, hem insani hem toplumsal fayda sağlayabileceği kanaatindeyim. Örneğin, 15 yıl ve üzeri fiilî infaz süresini tamamlamış, iyi hâlli, rehabilitasyon sürecine uyum sağlamış, topluma dönmeye hazır binlerce hükümlü yıllardır umutla bekliyor. Bu insanlar için, genel af niteliği taşımayan, devletin takdir yetkisini hakkaniyetle kullandığını gösteren bir düzenleme neden olmasın? Bu, merhametten ziyade adaletin bir tecellisi bile olabilir.
Ayrıca cezaevlerindeki doluluğun azalması; içerideki yaşam koşullarının iyileştirilmesi, rehabilitasyon hizmetlerinin güçlendirilmesi ve Avrupa standartlarına yaklaşılması açısından da önemlidir. Zira aşırı kalabalık yalnız mahkûmların değil, çalışanların ve tüm iyileştirme sisteminin yükünü artırmakta; tedavi, psikososyal destek ve rehabilitasyon süreçlerini zorlaştırmaktadır.
Dünya örnekleri göstermektedir ki, toplumun suça eğilimini azaltmanın yolu yalnızca cezaların ağırlığında değil; infaz kurumlarında ıslaha yöneltmekte, tahliye sonrası yaşamı desteklemekte, istihdam imkânı sunmakta ve yeniden topluma kazandırma süreçlerini güçlendirmektedir.
Bu nedenle cezaevinden çıkan bireylere iş verilmesini teşvik eden; bunu keyfî biçimde reddeden kurumlara yaptırım öngören bir sistem, hem suçun tekrarını azaltacak hem de toplumsal barışı güçlendirecektir. Çünkü yoksulluk, dışlanmışlık ve çaresizlik; suçun en güçlü zeminidir. İnsanın yeniden başlama hakkı ise hem hukuki hem insani bir gerekliliktir.
Ben bu ülkenin potansiyeline, devletimizin çabasına ve adalet alanındaki kararlı gelişim iradesine inanıyorum. Her yeni adımın daha büyük güzelliklere vesile olacağına yürekten bağlıyım. Adalet, yalnızca cezalandırmak değil; toplumu korumak, insanı onarmak ve geleceği yeniden inşa etmektir.
Temennim odur ki, ceza ve infaz kanununa ilişkin yapılacak yeni düzenlemeler, hem mağdurun sesini hem toplumun vicdanını hem de içerideki binlerce insanın yeniden hayata tutunma umudunu aynı anda dikkate alan bir yaklaşım ile şekillensin. Çünkü adalet, bir milletin hem gözyaşını hem umudunu aynı terazide tartabilme hüneridir.
Ve bazen merhamet değil, adalet gereklidir.
Toplumun en büyük beklentisi ise adaletin gecikmeden, kimseye minnet ettirmeden ve kimseden korkmadan tecelli etmesidir.
Bâki selam ve muhabbet ile…
Yorumlar
Kalan Karakter: