Yağmur; nimettir, berekettir. Fakat ne yazık ki Adana’da yaşıyorsanız, yağmur felakettir.
İlk damlalar toprağa kavuşur kavuşmaz, yıllardır süregelen bir hikâye yeniden yazılır: Yollar sele, sokaklar dereye döner.
Her yağmurda bir şehrin altyapısızlığı değil, ihmale uğrayan geleceği taşar.
Bu şehrin yolları, yıllardır her yağmurda aynı hüzünlü hikâyeyi anlatır. Altyapısı yıllara yenik düşmüş sokaklarımız, her sağanakta bir imtihana girer. Asfaltlar sökülür, mazgallar tıkanır; arabalar akıntıya kapılır, yayalar suyla cebelleşir. İnsanlar dükkânlarının önünde siper olur. Şemsiyeler kifayetsiz kalır; su diz boyunu aşar da, kimse şaşırmaz artık.
Adana’da yağmur, rahmetten çok bir sınavdır ve yetersiz projeleri, ertelenen yatırımları, geçiştirilen vaatleri gün yüzüne çıkarır.
Ve İnsanlar bir kez daha ‘NEDEN?’ diye sorar.
Her seferinde de cevapsız kalır.
Ne var ki, her sağanak bir yara daha açar. Muhakkak birilerinin canı maddi veya manevi hasar ile yanar. Ve bu şehir, yağmuru sever; ama her yağmurda bunu yaşatanları ah ile anar.
Şehir, suya teslim olur; ama Adanalı teslim olmaz. Selin içinden bir bardak çayla, bir samimi niyetle, “Gurban olduğum Allah’ım, Sen yağdırdın Sen durdur, kulun mağdurdur” diyerek gülümseyerek ayağa kalkar.
Ve bilirim ki her kalkışta Adanalı’nın kalbinde bir ah yükselir:
“Bu şehre kim sahip çıkacak?”
Yazın sıcağında kavrulan, kışın dahi güneşi eksik etmeyen, bereketli toprakları kadar yağmuru da ünlü şehirden baki duâ ve selam ile..
Yorumlar
Kalan Karakter: