Hafta sonu Seyhan’ın Güney Mahalleleri’ndeydim. Bir haneyi ziyarete giderken gördüğüm manzara hâlâ yüreğimi dağlıyor: genç bir insan—çoğu yaşıtlarımızın umutlarıyla aynı hürmette olması gereken—bir anda kendini yolun ortasına attı; servis aracının önünde “üzerimden geç” diye yalvardı, kıyafetlerini çıkarmaya çalıştı, şuursuzca ilginç hareketler sergiledi.
Polis, ambulans, mahalle sakinleri… Herkes telaşta. Bir anda durup izledim; öyle bir hâl gördüm ki insanın bir maddeden ötürü bu kadar ‘benliğini’ kaybetmesi nasıl kötü ve akıl almaz.. O an servis şoförü aracı durduramasaydı hiç bir günahı olmayan biri şimdi belki özgürlüğünden olacaktı.. Belki genç hastane belki de toprak altında olacaktı..
İçimde sorma arzusunu bastıramadım. Niçin? Niçin gençlerimiz böyle bir âleme düşer? Onları bu hâle getiren sebepler birer birer irdelenmeli: ıssızlık, işsizlik, umutsuzluk, aile içi kırılmalar, eğitim fırsatlarının eksikliği, sokak kültürünün zalimce daveti ve bazen de çok paranın yönetilememesi… Bunlar maddî sebepler; bir de satıcıların, çetelerin, merhametsiz tüccarların vicdansızlığı var. İnsanları zehirleyen, geleceklerini çalanların vebali ağırdır.
Bununla birlikte tek başına kınama yetmez. Bağımlı bir insanın şuursuz hâlini, “izletmek” ile çözmeyi umut etmek de mantıksız. Onu ifşa etmek yerine; anlamak, müdahale etmek, tedaviye ulaştırmak gerekir. Sosyoloji, psikiyatri, adli bilimler, hukuk ve saha çalışanlarının bir araya geldiği projeler acildir. Devlet ile sivil toplum el ele verip; önleme, müdahale, rehabilitasyon ve topluma yeniden kazandırma merkezleri kurmalı; meslek edindirme programları ve psikososyal destek paketleri hızla uygulanmalıdır.
Zira devletimiz bu konuda ciddi adımlar atmıştır. Son yıllarda yapılan operasyonlar, rehabilitasyon merkezleri, gençlere yönelik sosyal projeler, bağımlılıkla mücadelede alınan önlemler netice vermeye başlamış, uyuşturucuya erişim zorlaşmış, kullanım oranlarında düşüş görülmüştür. Bu gayreti görmek, takdir etmek, desteklemek hepimizin görevidir.
Son zamanlarda ne yazık ki sadece madde bağımlılığı değil, çocuk yaşta suç oranlarında da artış gözleniyor. Henüz okul sıralarında olması gereken nice çocuk, şiddet olaylarına karışıyor. Çocukların suça sürüklenmesi yalnızca onların hayatlarını değil, toplumun geleceğini de karartıyor. Burada da aynı sebepler karşımıza çıkıyor: ilgisizlik, sevgisizlik, yoksulluk ve kötü çevre etkisi. İşte bu tablo, hepimizin vicdanını yaralıyor.
Öneriyorum:
• Üniversitelerin madde bağımlılığı, adli suçlar ve toplumsal hizmet bölümleriyle sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler devletin politikalarına eklemlenerek ortak projeler geliştirmeli.
• Çocuk yaşta suça sürüklenen gençler için ayrı rehabilitasyon programları oluşturulmalı.
• Mahalle bazında “erken uyarı” ekipleri kurulmalı; gençlere dokunan gönüllü rehberlik sistemi desteklenmeli.
• Uyuşturucu tacirlerine karşı hukuki takip ağırlaştırılsın; ancak caydırıcılık tek başına çözüm değil — mağdurların korunması öncelikli olsun.
• Medyada, mahcubiyet vermek yerine, iyileşme ve örnek dönüş hikâyelerine yer verilsin; damgalama azaltılsın.
Velhasıl bir insanın yol ortasında çırılçıplak, aklı karışmış hâlini seyretmek ne kadar üzüntü vericiyse, bir çocuğun suç yolunda kayboluşunu görmek de o kadar acıdır. Ama devletimizin kararlı adımları ve toplumun desteğiyle bu tabloları azaltmak, hatta yok etmek mümkündür. Bizim görevimiz, gördüğümüz acıya kayıtsız kalmayıp onu derman arayışına dönüştürmek ve devletimizin çabasına omuz vermektir.
Vicdan sahibi her fert, her kurum bu ızdıraba karşı elini taşın altına koymalı. Aksi takdirde gençlerimizi bugün kaybederiz; yarın ise ailesi, sokağı, şehri kaybederiz.
Bilimsel araştırma, toplumsal dayanışma, devlet desteği ve adaletli takip; hepsi bir arada olursa belki gençler için bir gelecek kurulabilir. Bizim elimizde kalan en yaşamsal görev, gördüğümüz acıya kayıtsız kalmayıp onu derman arayışına dönüştürmektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: