Seçimler 1 Kasım’da oldu. Atatürk her 1 Kasım günü TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmalarında toprak reformu çıkarılmasını isterdi. Hatta son olarak 1 Kasım 1936’da yaptığı konuşmada yasayı bir türlü çıkarmadığı için milletvekillerini sertçe eleştirdi ‘’ Topraksız köylü bırakılmamalıdır’’ dedi. Dedi ama ömrü yetmedi. Şu an toprak bir yana evsiz işsiz yurtsuz kalan vatandaşlar var. Milletvekillerinin ve partilerin her seçim sonrası kazandıkları paraları düşündükçe daha çok evsiz kalırız.
Aktif gücü elinde bulunduran sadece devlet olmamalıdır. Gemiyi devlete benzetirsek kral kılavuz halk da kamu yararını gözettiği sürece kılavuzun sözünü dinleyen gemi sahipleri durumundadır; kralsız yaşayan pek çok halk vardır fakat halksız bir kral düşünemeyiz. İşte bizim demokrasi anlayışımızın özeti; çok partili bir siyasal yaşam başlayıp sandıklar kurulunca demokrasinin geldiğini zannederiz. Aşiret reislerinin, şeyhlerin TBMM’ye sokulmasıyla sorunların çözüleceği aldatmacasına kapılıveririz. Bugün öve öve göklere çıkarılan demokrasi anlayışı budur.
Dünün sihirli sözcüğü medeniyet idi, bugünün her derde deva sözü demokrasi!
İnsanlık tarihi göstermiştir ki, tüm emperyalist güçler bir tek dayanağa ihtiyaç duyarlar : Gericilik!
Güneydoğuda gericilik hortlatılmaya çalışılıyor. Şeyhlik yüceltiliyor. Kürt aydınlar bu büyük oyunun figüranı olmasınlar. Dünün ve bugünün şeyhlerini aşiret reislerini kurtarıcı misyonu vermesinler. Kendi kültürüne sahip çıkmak gericiliği yücelterek olmaz.
Türk toplumu olarak neredeyse ’’paranoya’’ haline getirdiğimiz bir korkumuz var: Bölünmek. Son yıllarını sürekli toprak kaybederek geçiren bir toplum için bu korku anlaşılır. Fakat zaten batılı devletler hemen olaya el koyup işaret parmaklarını gözümüze uzatarak neler yapmamız gerektiğini bize bir bir söylerler merak etmeyin. Bizde hep onların dediğini yaparak ne hikmetse hep kaybediyoruz.
Empati kurmayı unuttuk. İçimizi, beynimizi kinle doldurduk. Kaba güce katlanılır da kaba akla katlanılamaz…
Türkiye her daim olduğu gibi iç politik gerginlikler yaşıyor. Ama medeni toplumda bunlar normal zaten.
Kelimeler üzerinde ve sahte problemler üzerinde kavga etmemiz gerekir. Demokrasinin gerçek ve gerekli anlamı kullanıldığı zaman hangi ismi istiyorsanız onu seçebilirsiniz. Demokrasi ve demokratik devlet kavramları açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerine uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaklardır.
‘’ Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçim de ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda oldukların bilmelidirler.’’
Mustafa Kemal ATATÜRK