Vallahide bizim billahi de… Verilere göre: genel ve eşit oy hakkı veya evrensel oy hakkı yetişkinliğe ulaşmış her bir vatandaşın oy kullanma hakkının devlet tarafından tanınması ve teminatı. Oy hakkının genel siyasi anlamda hak ve fırsattan oluşmasına rağmen, yasal anlamda eşit oy hakkı yalnızca bir hak gibi kabul edilmektedir.
Özetle: 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı, seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.
Hiç kimse Oylara İPOTEK koymaya kalkmasın, hele de şimdiden. Peşinen İpotek koymaya kalkanlar, Oy Hakkına haiz insanlarımızın Oylarını Çantada Keklik gibi görenler: dün olduğu gibi, bugünde yarında Yanılanlar olacak. Zira tarihimiz bu tür düşüncelere sahip olanlara verilen Önemli Derslerle dolu: arzulayanlar geçmiş bir göz atsın lütfen Eh yani biz bu nedenle demiyormuyuz sıkça “Geçmiş Gelecek İçin Tecrübe Oluşturur” diye… O halde dünden ders alarak yarınlarda OY’ un Bizim olduğunu hatırlayalım ve asla da Çantada Keklik görmeyip bu anlayıştan kendimiz arındıralım…
YAN CEBİM
YANKI’ da bilmem kaç kez yazmışımdır ve yine yazıyorum. İnanıyorum ki; yarınlarda bir kez daha… Daha daha yazacağım.
Neyi mi?
Elbette:
“İstemem Yan Cebime Koy” düşüncesinin, arzusunu, isteğini… Bunlar için adres göstermeye gerek yok. İktidar ve muhalefet fark etmez. Siyasetin her yanında, yönünde var olan ve olacak olan gelişmedir bu. Özelliklede seçim dönemlerinde sıkça uygulanmaya konan; biraz böbürlenme, kibirlenme… Sonra, başlarlar “Aslında ben istememiştim ama Tensip buyurulunca Kabul etme lütfünde kaldım! Malum onlarda Benim istenilen noktada sürükleyeceğimi. Alttan üsten yandan bu işi götüreceğimi, başaracağımı en az benim kadar onlarda biliyor. Zaten onun için bu konuda birçok talipli varken Ben görevlendirildim. Benden başkasıyla başaramazlardı. Benim Oy potansiyeliyim çok yüksek. Şurada burada orada Oyum Çok. Biliyorsunuz ki; Ben Görev Adamıyım…”
Yetmedi ya devam;
“Ben şöyleyim… Ben böyleyim… Ben ulvi davam için Baş Koymuşum yoluna…”
Bol keseden teraneler, üfürüklerin, kubarmaların ve hatta kabadayılığın haddi hesabı yok…
Oysa siyaset yazan çizen yorumlayan hepimiz biliyoruz ki hem de istisnasız; ORASI var ya Orası için, O nokta için. O’nu kapmak için Başkentimiz Ankara da kaç kez kapı Tırmıkladığını.
Sonra… Sonra… Apolet. Makam-mevki-Taban-Tavan-Ağabey derken; Hasbelkader: “görev” alabilme ihtimallilerden birisi sende olabilirsin için tünelin ucundan: Işığın, Ampulün, Aydınlığın belki de mumun pırıltısını tek gözle de olsa FARK edince; Bazılarının vakit kaybetmeden çalışmalarına aralıksız eskiye oranla daha da ivme kazandırıp bu noktada beklemeyi tercih ederken;
Bütün bu gelişmeler ortaya yanan mum ışığının ıpıltısı pırıltısı misali yansıyınca; ya da kadirşinas bazı değerlerce dostluğa binaen çorbada tuzumuz olsun mantığınca “buda bizimdir” diyerek koltuk verince;
Fırsat bu fırsat anlayışıyla kaleyi fetih eden komutan havasıyla; efelik-yiğitlik-paşalık vari Gümbürtülerle-Patırtılarla; oluşturdukları Suni Gündemle çeşitli gerekçelerle YOK-BÖYLE-ŞÖYLE gibilerden karşı koyma lakırdılarına…
Etmeyin yahu Bize de mi? Sen değilmisin söz konusu O noktaya gelmek için Var olma mücadelesiyle kapı tıkırdatan. Bu ney biliyormusunuz “Ben istemem yan cebime koy” daha da ilerisi değil. Üstelik dur hele bugünün daha yarını var birde o günü bir görelim Doğru ne Doğru olmayan ne? Bu erken Kontratak ne sel önünden kütük mü kapıyorsun? İşte senin gibi düşünenler için demiyor muyuz OY Bizim diye…