Kendisini "yaşlı bir adam" ve "Tanrı adamı" olarak tanımlayan Rasputin gerek sarayda gerekse saray dışında kan pıhtılaşması sorunları olanları tedavi ettikçe halkın gönlünde de yer etmeye başlamıştı. Fakat o halkın gönlünde yer ettikçe üst tabaka tarafından özellikle devlet erkanı tarafından nefret edilen biri oldu.
Nefret edilmesi sadece Çar ve Çariçe üzerindeki etkisinden değildi. Rasputin onlara göre kendini çok beğenmiş sapkın biriydi. İnsanları aşağılamak onu mutlu ediyordu.
Örneğin İmparatorluk muhafızlarından bir subayın kızı Tatyana Grigorova-Rudykovskaya şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyordu:
“Masaya küstahça oturdu, herkese ismiyle ve “sen” diye hitap etti, akılda kalıcı, bazen kaba ve kaba bir şekilde konuştu, ona seslendi, onu dizlerinin üzerine oturttu ve taciz etmeye başladı. Mashenka! Diye çağırdı birini. Mashenka geldi ve ondan reçel istedi sonra o reçeli çizmesinin ucuna serpiştirdi ve ardından “yala çizmemi” diyerek emir verdi.”
Küstahlığı ve had bilmezliği bütün saray çalışanlarını ve görevlilerini bıktırmıştı. Onlara göre özellikle kadınları aşağılayıcı tavırları onu kötü ve sapık şöhretli biri yapmıştı.
Seçkinler böyle bir kişinin kraliyet ailesinin fiili danışmanı olmasına dayanamadı ve bunun sonucunda 12 Temmuz 1914'te Rasputin'i ortadan kaldırmak için ilk girişimlerinde bulundular. Khionia Guseva adındaki bir kadının ona yaklaşıp bıçaklamasını istediler. Kadın istenileni harfiyen yerine getirdi;Rasputin'i sokakta takip etti ve onu karnından bıçakladı. Ancak Rasputin kadınla mücadele edip hayatta kalmayı başardı.
Rasputin ‘in çekilmezliği, Birinci Dünya Savaşı sırasında İmparator Nicholas'ın kendisini başkomutan olarak atayıp Karargah'a gitmek üzere Petrograd'ı terk etmesiyle daha da belirginleşti. Askeri konularda bilgisi olmamasına karşın böyle bir muamele görmesi herkesi şaşırtıyordu.
Bir defasında İmparatoriçe, Rasputin'in Karargâhı ziyaret etmesini bile önerdiğinde genelkurmay başkanı General Mikhail Alekseev kendisini gerçekten oraya getirmesi halinde derhal istifa edeceğine and içmişti.
Sonuç olarak, birkaç kişi birbirinden bağımsız olarak Rasputin'i cinayet de dahil olmak üzere herhangi bir yöntemle ortadan kaldırmaya karar verdi. Komplocuların lideri, “Moika'daki evini suikast girişimine platform olarak sağlayan genç Prens Felix Yusupov'du.” Prens Felix suikast konusunda onlarca üst düzey yetkililerin desteğini aldı.
Suikast girişimini günlüğüne alan biri suikastın gerçekleşme sürecini şöyle anlatmıştı:
“17 Aralık 1916 gecesi Rasputin'i çay içmeye evine davet etti ve seyirciler bodrum katında yer alacaktı. Çıplak duvarlı bir bodrum katında "yaşlı adam" çay içmekten utanmasın diye, içine mobilyalar yerleştirildi ve masa kuruldu. Sonunda Yusupov, Lazovert'e bir kutu potasyum siyanür verdi ve onun huzurunda, zehri keklerin dolgusuna yoğun bir şekilde serpti. Siyanürün bir kısmı da şarap kadehine konuldu.
Genç prens ve doktor gece yarısından sonra Rasputin'i aradılar ve Yusupov yabancıların onu tanımaması için şapkasını gözlerinin üzerine çekti - Rasputin ‘in hizmetkârının planlanan ziyaretten haberdar olduğu düşünülürse çok tuhaf bir kılık değiştirme. Rasputin bodruma getirildiğinde Petrograd'dan ayrılmayı teklif ettiler ama o bunu reddetti. Sonra ona çay ve zehirli kekler getirdiler”
Ama ne var ki ne zehirli keklerin ne de zehirli şarabın Rasputin üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Hal böyle olunca daha basit ve kesin bir yönteme başvuruldu. Silahla kalbine nişan aldılar ve tetiğe bastılar.
Suikastçılardan Yusupov anlatıyor: “Ürkütücü görünüyordu. Ağzı köpürüyordu. Kötü bir sesle çığlık attı, kollarını salladı ve bana doğru koştu. Parmakları omuzlarıma girip boğazıma ulaşmaya çalıştı. Gözler yuvalarından fırladı, ağızdan kan aktı. Rasputin sessizce ve boğuk bir şekilde adımı tekrarladı. Kalbinde kurşun yarası olan Sibiryalı adam bodrumdan çıkıp bahçeye koşmayı başardı. Ardından koşup onu yakaladık ve üst üste tekrar tetiğe bastık.”
Rasputin ‘in ölümüyle ilgili soruşturmada suikastçılarla ilgili tutarsız ifadeler dikkat çekiciydi. Üstelik bu durum Rasputin ‘in ölümünün nasıl olduğuna dair şüpheleri ve gizemleri de beraberinde getirdi.
Örneğin otopsi, Rasputin ‘in hepsi yakın mesafeden üç yarası olduğunu gösterdi: karaciğerde, böbrekte arkadan ve alnın ortasında. Kalbinden vurulmamıştı yani.
Siyanüre de rastlmadı midesinde. Rasputin ‘in zehire karşı olağan üstü bağışıklığı olduğu biliniyordu zaten. Bazı araştırmacılar zehrin ısı tedavisiyle nötralize edildiğini öne sürdü, ancak her durumda adli tıp uzmanları ölen adamın midesinde siyanür izine rastlamadı.
Nasıl öldüğü ve kimler tarafından öldürüldüğü gizemlerle kaplanmıştı.
İngiliz belgeselci Richard Cullen, Rasputin ‘in kafasındaki deliğin büyüklüğüne dayanarak, ateşin Birinci Dünya Savaşı'nın standart İngiliz ordusu tabancası olan 455 Webley'den ateşlendiği sonucuna varmış.
Yani onu öldürenlerin İngiliz ajanlar olma ihtimali de ortaya çıktı ve ihtimal oldukça yüksekti. Bunun için nedenleri vardı elbette; mesela birincisi Savaş sırasında Rusya’nın kötü gidişatından Rasputin etkisin olduğuna inanlıyordu. Diğer neden de Rasputin Alman yanlısı sempatisiyle tanınıyordu, savaşa karşı çıktı ve imparatoriçeyi ayrı bir barış yapmaya ikna edebildi. Rasputin ‘in ortadan kaldırılması gerektiği tezi, Rusya'daki İngiliz çalışanların yazışmalarında birçok kez karşımıza çıkmıştı.
Ama sonuçta Rasputin ölmüştü.
Rasputin'in ölümü başta ordu olmak üzere sevinçle karşılandı. Kraliçe Alexandra katillerin vurulmasını talep etti ancak İmparator Nicholas halkın öfkesini kışkırtmamak için farklı davrandı. Çar, Büyük Dük Dmitry Pavlovich'i Pers cephesine sürgün etti ve Felix Yusupov'un Kursk yakınlarındaki mülkünde gizli ev hapsine alınmasını emretti