6 Şubat Pazartesi saat 04.17.
Ülkemiz bugünü asla unutmayacak, unutturmayacak..
İnsanı dehşete düşüren, ''100 yılın felaketi'' olarak adlandırılan depremin üstünden tam 40 gün geçti.
Bizler belki normale dönmeye çalışıyoruz ama orada halen kan kusan anneler, babalar, eşler ve çocuklar var.
İnsanı çaresiz bırakan bu yıkım, belkide tamiri olmayacak hasarlar bıraktı benliğimizde.
Bu kadarda olmaz dediğimiz ne varsa ardı ardına yaşandı. Daha kötü ne yaşayabilir ki artık insanoğlu?
Bir babanın enkaz başında, çocuğunun kıyafetine sarılıp, isyan etmesine hangi insanoğlu duyarsız kalabilir?
Yüreğinde azıcık vicdanı olan bu acıya duyarsız kalamaz.
Kimisi oyuncaklarına sarılıyor, kimisi ayakkabısına..
Buna nasıl yürek nasıl dayansın?
Bunca yaşananlar ne içindi?
Sadece üç beş lira daha fazla kazanmak için degil miydi? Peki değer miydi?
Bunca cana, yıkılan hayallere, yok olan hayatlara değer miydi? Söyleyin vicdansızlar!
Halen yaşananlardan ders almamış olacağız ki, gittikçe artan bir arsızlıkla, gittikçe artan bir şiddetle yaşamaya devam ediyoruz.
Farkında mısınız?
Gün geçtikçe ayrışıyor, gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Ve bunun sonucunda kötüleşiyoruz, çirkinleşiyoruz, saldırganlaşıyoruz ve birbirimize zarar vermeye, yok etmeye kalkıyoruz.
Peki bunca yaşananların sebebi nedir?
Sadece bir an düşünsek, neden diye sorgulasak, ne oluyor bizlere desek belki birçok şey anlaşılacak ve farkına varacağız yaptıklarımızın, karanlıklar aydınlığa kavuşacak.
Şimdi bırakalım ezberleri, “ama”ları, “fakat”ları bir düşünelim.
Bir evladınız var. Hani gözünüzden sakınıp, binbir çileyle büyüttüğünüz, kıyamadığınız..
Eskiden evladımızın eline bir kıymık batsa bizim canımız yanardı.
Hani bazı geceler ateşlenirdi de sabahlara kadar gözümüze uyku girmezdi.
Hani ilk adım atışında yaşadıklarımı..
Hele hele ilk anne baba deyişini unutmak mümkün mü?
Okula gittiği ilk günü, her oyun oynadığında gözümüzü alamadığımız, düşer de bir yerine bir şey olur diye içimizin titrediği, uykusunda defalarca kalkıp kontrol ettiğimiz, yaramazlık yaptığında öfkelendiğiniz ama yine de kıyamadığınız, kızamadığınız..
Yani sizin bir parçanız.
Yani canınız, kanınız.
Yani evladınız.
Dünyanın her yerinde evlat acısı aynıdır.
Rabbim kimseyi evlat acısıyla sınamasın.
BAŞIMIZ SAĞOLSUN TÜRKİYEM...