Bu hadise öyle yabana atılabilir hadise değil arkadaşlar.. Etkileri sınırlarımızı aşan bir hadise..Bunu söylerken Hamaset yapmıyoruz.
Nasıl ki Kurtuluş Savaşı o dönemin tüm mazlum sömürge haklarına örnek olduysa bu da örnek oldu ve olmaya devam edecek.
Mesela çok yakın geçmiş zamanda Bolivya'daki darbe girişimi bu söylediğime örnektir.
Hatta Bolivya'daki darbe girişiminde Amerika izleri diye yazı yazmıştım. O yazıda bizdeki yapılanmanın benzerini ama tabi bizdeki hadise gibi yelpazesi geniş olmasa da dile getirmiştim.
Peki ordaki Amerika izleri nelerdi..Bir defa Bolivya hükümeti Amerikan çıkarlarına aykrı davranarak Amerika’yı kızdırmıştı zaten. Daha öncesinde Başkan Morales vardı.
Moreles tamamen bağımsız bir dış politikası gütmeye başlamıştı. Tabi Rusya ve Çin yanlısı politikaları da vardı Moreles’in.
Adamı bir darbeyle başkanlıktan indirmişlerdi. Sonrasında Morelese sığındığı Arjantin’den çalışmalar yaparak güçlenerek tekrar geldi ama başı dertten hiç kurtulmadı. Şuan da mevcut yönetim Moreles’in izinden gittiği için Amerika devreye girdi ama Amerika’nın piyonları bizdeki mücadelenin veya direnişin benzeriyle karşılaştığından geri adım atmak zorunda kaldı.
Peki Amerika Bolivya gibi bir ülkeden ne istiyor olabilirdi?
Son yıllarda elektrikli araba piyasası aldı başını gidiyor. Ve bu arabalar pille çalışıyor. İşte o pilin hammaddesi olan Lityum, Bolivya’da. Büyük bir rezerv alanına sahip.
Zaten darbe girişiminden aylar öncesinde Amerikalı üst düzey bir yetkili “lityum üçgeni arka bahçemizdeki bir ulusal güvenlik sorunudur” şeklinde açıklama yapmıştı. Bu Lityum üçgeni dedikleri de Bolivya, Arjantin, ve Şili ülkelerinden oluşuyor. Bunların başını da Bolivya çekiyor.
Bu nedenle her fırsatta Bolivya’nın iç işlerine karışmaktan geri durmuyor Amerika.
Yine darbe girişimden aylar önce Bolivya ekonomi Bakanı Amerika’yı iç işlerine karşımakla açık açık suçlamıştı hatta daha sonra Amerikan büyük elçisi dış işlerine çağrılmış ve içişlerine müdahale etmemeleri konusunda açıkça uyarmıştı.
Morelesi’in Amerikalılar içi bir sözü vardı:“Dünyada darbe olmayacak tek ülke ABD, çünkü orada ABD Büyükelçiliği yok”
Yani ABD elçiliğinin olduğu her ülke darbelerle kaarşı karşıya kalma potansiyeline sahiptir, yeter ki o ülkede Amerikan elçiliği olsun ve yeter ki o ülke Amerika çıkarlarına aykırı hareket etsin.
Mesela Venezuella'daki girişimi de aynı şekilde bertaraf edilmişti. Bunların başarısızlığı halkın iktidarına sahip çıkmasıyla mümkün oldu. Halk değişmesi gereken bir iktidar varsa ben değiştiririm mesajını net bir şekilde vermiştir.
Emperyalizmle mücadele budur arkadaşlar.
Amerikan emperyalizmi tarihin görüp göreceği en sinsi ve özünde en vahşi emperyalizmdir. Bakmayın oradaki partilerin Demokratların veya Cumhuriyetçi adlarını aldıklarına. Her ikisi de kendi emperyalist hedefleri içi insan öldürmekten çoluk çocuk öldürmekten asla çekinmez.. Biri direk ateşli silahlarını kendileri kullanarak öldürür diğeri maşaları kullanarak öldürür. Mesele yeter ki Amerikan çıkarları olsun
Bakın arkadaşlar devletlerde yaşanan hadiseleri çok yönlü değerlendirmek lazım. Hadisenin büyüklüğü küçüklüğü çok önemli değil. Cumhuriyet tarihimizde 1955’in 6-7 Eylül olaylarından 27 Mayıs 1960 darbesinden tutun 71 muhtırası 80 darbesi,80 darbesi öncesi yaşanan kaos ortamlarına, yakın zamanda yaşadığımız gezi olaylarına ve son yaşadığımız bu hain darbe girişimine kadar her olayı çok yönlü düşünmenizde, değerlendirmenizde fayda var.
Bu olaylar sadece ülkenin iç dinamiklerinin etkisiyle vuku bulmuş olaylar değildir. Tamam çoğu zaman içteki sorunlar Amerika gibi emperyalist ülkelerin müdahalesiyle başka yönlere evrilir ama emin olun bu everilmeden sonraki süreç tamamen emperyalizmin kontrolündedir.
Eğer gelişmekte olan bir ülkeyseniz sadece Amerika gibi sömürgeci güçlerin değil diğer sömürgeci güçlerin de hedefindesinizdir.
Bu güçler sizi sömürürken veya gelişmenizi engellemeye çalışırken öyle 19.yüzyılın klasik ve ilkel sömürge yöntemlerine baş vurmuyorlar. Yani askeri güç kullanarak sizi sömürme zahmetine katlanmıyorlar.
Artık modern sömürgecilik dediğimiz bir şey var. Mandater sistem de diyoruz biz buna. Yönetenleri yöneterek o ülkeyi sömürmek mesela.
Buna en bariz örnek şuan Mısır ve Mısır’ın başındaki şahıs SİSİ.
Eğer modern kanallardan sizi yönetemiyorlarsa o zaman kendi içinizdeki beslemeleri harekete geçirirler.
Bizim FETÖ dediğimiz terör gurubu da tam da bu noktada kullanılmak üzere beslendi desteklendi.
Esasen ben FETÖ yapılanmasının devlete nasıl çöreklendiğinden çok bu yapılanmanın harekete geçirilme sebebini önemsiyorum. O devlet içine sızma kısmını yazı ve görsel medyada çok defa okudunuz, duydunuz ve gördünüz.
Zaten bu harekete geçirilme dediğimiz şey 15 Temmuz gecesi yapılmadı. Daha önce zaten başlanmıştı 17-25 Aralık kumpası vardı. Sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması olayı. Tabi onlar da başlı başına geniş konular.
Amerika Amerika dedik durduk.
Her taşın altında illa bir Amerika arama merakımız yok ama Amerika her taşın altından çıkmaya meraklı olunca yapacak da bir şey yok.
Bakın biz bir NATO üyesiyiz. NATO dediğiniz şey ise aslında Amerika’yı koruma şemsiyesinden başka bir şey değil. Kime karşı? Tabi ki Rusya’ya karşı.
Kanımca Amerika iki sebepten ötürü ülkelere müdahalede bulunur ya da bulunma zorunluluğunda hisseder kendini.
1.si Rus yanlısı politikası güttüğünüzde.
2.si ekonomik ve siyasi bağımsızlığınızı sağlamak istediğinizde.
Yorumlar
Kalan Karakter: