Çocukluğumuzda babalarımız pazara, manava, bakkala alışverişe gittiklerinde dolu dolu gelirlerdi…
Başları dimdik gider, dimdik gelirlerdi…
O yıllarda evin reisi kazandığı parayla ailesini geçindirirdi…
Çok lüks hayat sürdüremezdi, ancak çocuklarının meyvesini eksik etmezdi…
Emeklinin de durumu aynıydı…
Peki şimdi öyle mi?..
Emekliye aldığı maaş yetmiyor…
Yallarca çalışıp emekli olan vatandaş, ailesini geçindirmek için ek iş bulup çalışıyor…
Çalışanların durumuna baktığımızda emekliden kalır yanı yok…
Çalışan gündüz çalışmasının yanına, bir de akşamları yapabileceği ek iş arıyor…
Kimileri ek iş buluyor, kimileri bulamıyor…
Emeklisi de, çalışanı da pazara, manava gittiğinde alışverişte iki kez düşünüyor, nerede ucuz varsa o meyveyi, sebzeyi alıyor… Üretici de, tüketici de ağlıyor…
Sanıyorum burada aracı konumundaki kişiler parayı götürüyor…
Yani tabiri caizse meyve ve sebzeyi aracı yiyor…
Üretici “zarar ediyorum, tüketici alamıyorum” diyor. Demek ki kazanan aracı oluyor,
Vatandaşın ödediği paranın neredeyse yarısı aracı konumundaki kişilere gidiyor…
Halbuki arada aracı olmasa meyve, sebze daha ucuz olacak…
Bunları kimler denetliyor, kimler vatandaşın hakkını arıyor anlayabilmiş değilim…
Götüren götürene…
Emekli ve çalışanın yanı sıra, bir de paraları olmayıp semt pazarlarının bitiminde yerden sebze meyve toplayan insanlar var…
Onların durumu daha kötü…
Velhasıl, aracısız hayat daha güzel olur diye düşünüyorum…
Eğer arada aracı olmazsa, üretici de, tüketici de ağlamaz…