adam
okyanus sahilinde
yürüyüş yaparken,
denize telaşla bir şeyler atan
birine rastlar
***
biraz daha yaklaşınca
bu kişinin sahile vurmuş
deniz yıldızlarını
denize attığını fark eder
***
‘niçin atıyorsun?’ diye sorar
‘yaşamaları için’ yanıtını alınca
‘iyi ama burada binlerce denizyıldızı var. hepsini atmana imkan yok. hem, bunları denize atman neyi değiştirecek ki ?’ der.
***
yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan adam,
‘bak onun için çok şey değişti’
diye anlamlı bir cevap verir
***
pozantı’da sefalet içinde yaşayan havva çay için de çok şey değişti
o artık adana huzurevinde
devletin şefkat kolları onu sardı
bu kış dağ başında kalmayacak
bu kış soğuktan titremeyecek
‘kapıma bir tas çorba getiren olur mu?’ diye beklemeyecek
***
kaldırımda yatan bir kadın daha vardı
köyünden kaçırılıp yıllarca eziyet edilen ve yaşı geçince sokağa atılan
yağmurlu günlerde üstünde naylon, altında karton
onun için de çok şey değişti
devletin şefkat eli ona da uzandı
o da seyhan huzurevinde
artık kaldırımlarda yatmıyor
kışın soğuktan titremiyor
sokaktan geçenler ona hor gözle bakmıyor
tertemiz giydiriyorlar
yedirip içiriyorlar
***
bir de yaşlı bir adam vardı
kebapçı bayram sokağında
kim ne verirse onu yerdi
kim ne getirirse onu giyerdi
devlet, onu da alıp özel bir huzurevine verdi
***
neylersin
deniz yıldızı çok bu memlekette
anasını babasını hor gören çok
sokağa bırakan çok
karısının dırdırını çekmemek için atasını huzurevine yerleştiren daha çok
***
iyi maaş alıp da ‘ben sana huzurevinde bakarım’ diyen evlatlardan geçilmiyor ortalık!
gidip bakın huzurevlerine, çoğunun çocuğu parayla oynuyor
ama sıra anaya babaya bakmaya gelince sırtını dönüyor
***
sen yeme yedir
içme içir
giyme giydir
okut, adam et, evlendir!
o da seni götürüp huzurevine atsın!
***
belki sana göre;
‘onlar huzurevine gidince büyük rahatlık!’
ama…
yerin dibine batsın
böyle evlatlık!