Çocuklarımız kitap okumuyor diye eleştiriyoruz.
Peki biz çocuklarımızın yanında kaç kez kitap okuduk. Ya da kaç kez onlar bizi kitap okurken gördü. Paket paket içtiğimiz sigaranın bedeli kadar, bir günde evimize kaç kitap alıp götürdük. Evimizde küçük de olsa kütüphane var mı?.
Öyleyse, çocuklarımızdan önce biz kendimize bakacağız.
Çocuğumuz sınavlarda başarısız oluyorsa önce bu sorunu kendimizde arayacağız.
Çocuğu bilgisayara kilitlemekle bitmiyor her şey.
Baba, “İşten geldim yorgunum”, Anne ‘Yemek yaptım, çamaşırları serdim kırgınım’ derse, o çocuktan nasıl başarı bekleyeceksiniz.
Çocuk da kendini bilgisayara kilitleyecek.
Bilgisayarda kendini genç kız tanıtıp sonra erkek çıkanlar mı dersiniz, sizi dolandırmak için elli takla atanlar mı dersiniz?.
Sosyal medyanın bütün çirkinliklerini kullananlar mı dersiniz?.
Eğer ebeveyn kilidi yoksa bilgisayarınızın çocuk istediğini de görüyor, istemediğini de görüyor.
Sonra, bir aile toplantısı sırasında çocuk ilginç bir söz söylüyor.
“Sen nereden öğrendin bunları bakayım. Bir daha söyleme ağzına biber sürerim” diye kızıyoruz.
Aslında anne ve babalar o biberi kendi ağızlarına sürmeli. Sürmeli ki çocuğunu o hale getirenin kendisi olduğunu bir anlasın.
Kitap bir evin çiçeğidir. Kitaplık ise çiçek bahçesi.
Evimizi çiçek bahçesine çevirebiliriz.
Ancak öyle bahçelerde akıllı çocuklar yetiştirebiliriz.
Çocuğa bir oyuncağı sevdiği gibi kitapları da sevmesini öğretebiliriz.
Resimli hikaye ve fıkra kitaplarını karıştıra karıştıra kitaplara olan sevgisi de gelişir. Ama en önemlisi çocuğun önünde bizim de kitap okumamız.
Siz bir baba olarak odanıza geçip filme dalarsanız,
Siz bir anne olarak yan komşunuza kahve içmeye giderseniz,
Çocuğunuzdan kütüphaneye gidip kitap okumasını beklemeyin…
O–ku–maz !
HAYDAR ŞENGÜL