Yüzyılın felaketinin ardından tüm ülke olarak tarifsiz, çok derin acılar ile sarsıldık.
Hep birlikteyiz; omuz omuza, tek yürek, tek yumruk, tek güç olarak bu zorlu ve acı dolu, üzüntü dolu süreci millet olarak devletimizin tüm kurumları ile beraber sarmaya çalışıyoruz.
İnsanın bu tablo karşısında duygulanmaması, ağlamaması mümkün değil.
7’den 77’ye herkes yardım seferberliği içinde…
İYİLİĞİ HER ZAMAN YAŞATMALIYIZ
İnsanoğlu fıtratı gereği çok yönlü olarak yaratılmıştır...İnsanın içinde iyilik var olduğu kadar, bir o kadar kötülük de vardır.
Kin, nefret, acımasızlık, açgözlülük… Her şeyi ben kapayım, her şey benim olsun şeklindeki yaklaşımları ile çoğu zaman insanlıktan uzaklaşma noktasına, hatta ve hatta insanlıktan çıkma noktasına gelebiliyor.
ÖLÜM OLUNCA İNSANLARIN AKLINA HEMEN İYİLİK GELİYOR
Cennet ne kadar eşsiz bir mükafat olsa da; insanoğlu bu dünyaya doğmuş ve bu dünyada büyüdüğü için, asla bu dünyadan ayrılmak istemiyor.Her zaman lüks ve şatafat içinde, güçlü olarak bu dünyada yaşamak istiyor.
Fakat biz istesek de istemesek de, dünyaya ne kadar bağlansak da, şüphesiz, “Her canlı ölümü bir gün mutlaka tadacaktır” (Enbiya Suresi 35. Ayet).
Ölümden kaçış yok!
Güç bugün varsa, yarın ihtiyarlık gelince olmayacak, muhtaçlık başlayacak.O nedenle, ölümü asla aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.Ölümü aklımızdan çıkarırsak, hemen saniyesinde, ortaya açgözlülük çıkıyor.Hemen, hakkı olmadığı halde pay kapma ortaya çıkıyor.Hemen, helal harama bakmadan çok kazanayım hırsı ortaya çıkıyor.Bencillik hortluyor hemen…
Birçok defa bizzat başıma geldiği için yazıyorum.
En basit örneği, İstanbul'da ticari taksiler Ramazan ayında asla yolu uzatmazlar, asla fazla para almazlar, hatta 50 kuruş dahi olsa kalsın dediğim halde, olmaz olmaz diyip hemen o
50 kuruşu dahi geri verirler. Taksiden inerken “Hakkını helal et, Allah razı olsun” şeklinde taksi yolculuğu son bulur.
Tam mübarek Ramazan ayı bitiyor, ne ticari taksi bulabiliyorsun, ne kestirme yoldan gitmesine ikna etmeyi başarabiliyorsun… Hatta bu kez 50 kuruşu bırakın, 5 lira, 10 lira dahi para üstü verecek olsa, “Bozuk çıkmıyor” diyip “Hadi in, ne duruyorsun?” şeklinde tavır ve davranışlar ile karşılaşıyorsun…
Demek ki insanın karnı ne kadar aç olursa, insanlığını daha çok hatırlıyor.
Oruç tutmanın bir güzelliği de bu olsa gerek; insana insanlığını hatırlatması...
Karnı ne kadar tok olursa da, gözü o kadar aç oluyor demek ki...
Hele ki karnı tok, gözü aç, aklında ölüm korkusu hiç yoksa…
Özel araç ile seyrederken, bir yol verme olayında bile “Vayyy sen misin yol isteyen?” şeklinde yumruklaşmalar, küfürleşmeler, hatta kesici, delici aletler devreye giriyor. Hatta ve hatta öldürmeye, bir cana kastetmeye kadar vahim ve acımasız bir şekle insanoğlu bürünebiliyor...
Asla unutmamak gerekir, birini öldürmek tüm insanlığı öldürmek ile eş değerdir...
Enkaz altından bir canı kurtarmanın da tüm insanlığı kurtarmak ile eş değer olduğu gibi...
O yüzden arama kurtarma ekipleri çok ulvi bir görev icra ediyor.
Demek ki, insanoğlu ne kadar varlıklıysa, ne kadar karnı toksa, o kadar açgözlü olabiliyor ve o kadar saldırganlaşabiliyor.
O yüzden dedelerimiz, ninelerimiz “Az verip muhtaç etme, çok verip azdırma ya Rabbim” diye dua ederlerdi.
Yüzyılın deprem felaketinde yaraları sarmak için yardımlaşmak ve yardımda bulunmak, yardıma koşmak elbette çok önemli çok mühim.
Fakat, yardımda yarışmak için, yardıma koşmak için ölümün gelmesini beklemeye, felaketlerin oluşmasını görmeye gerek yok.
Ölümü sık sık hatırlayalım, her zaman yardımda yarışalım.
Çok tıka basa yemek yemeyelim ki, açgözlülük hastalığına yakalanmayalım, insanlığımızı kaybedip saldırganlaşmayalım.
İnsani vasıflarımızı kaybedip başkasının hakkına göz dikip haksız yere kimsenin hakkını gasp etmeyelim.
Çünkü ölüm de var, pişmanlık da var.
Unutmamak gerekir; son pişmanlık hiçbir zaman fayda etmez...
İnsanlık varsa iyilik olur hocam