Geçen günlerde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü tüm dünya ve ülkemizde hemen hemen herkes tarafından kutlandı…
Kadınlar hakkında herkes doğru veya yalan, gerçek veya sanal tüm güzel düşüncelerini sosyal medyada ve çeşitli platformlarda yazdı veya söylemleri ile dile getirdi... Maalesef günümüzde düşünce ayrı, söylem ayrı olunca; kimin gerçek düşüncelerini söylediğini bilme imkanımız yok...
Fakat bazı erkekler, yine, kadınlar hakkındaki bilinç dışlarında mevcut olan gerçek fikir ve düşüncelerini gizleyip sakladı...
Gerçek fikirlerini açıklayamazlar, çünkü toplumun tepkisinden korkuyorlar...
Şunu açık yüreklilikle söylemek istiyorum:
Eğer bir kişi düşüncesini, fikrini, açık seçik, net şekilde, korkusuzca, çekinmeden dile getiremiyorsa; demek ki, o düşünce haktan yana, adaletten yana, toplumdan yana veya insaniyetten yana bir düşünce yapısı değil… Demek ki, tüm bu değerlere ters bir düşünce yapısı var...
Doğru düşünce yapısına sahip kişi ise, fikrini ve düşüncelerini açıkça dile getirir, kimseden korkmaz ve çekinmez...
Şimdi, gelelim olayın bam teline… Çünkü olayın bam teli kısmına değinmek nedense hiç kimsenin işine gelmiyor...
NAMUS VE İFFET ANLAYIŞI SADECE KADINA MI AİT?
Kadın cinayetlerini analiz ettiğimizde, maalesef, çoğunlukla boşanma evresinde veya aldatma durumunda gerçekleşiyor...
Savunma ise genellikle sözüm ona ‘namus cinayeti’ adı altında işleniyor...
Peki sadece kadın mı aldatıyor?
Erkek hiç mi aldatmıyor?
Erkek aldattığında, kadın kolay kolay cinayet işlemiyor...
Vermiş olduğum bu örnekten, kadınlar da aldatıldığında cinayet işlesin anlamını çıkarmak, son derece art niyetli olur, bunu baştan belirteyim de… Kesinlikle öyle bir düşüncem yok!
Sadece olayın fotoğrafını objektif olarak ortaya koymak istiyorum...
Sevgi, aşk, istek, arzu, kıskançlık nasıl hem kadın hem de erkek için ortak duygularsa…
Aldatma veya namussuzluk da, kadın için de, erkek için de aynı derecede yıkıcıdır…
Afedersiniz, “erkeğin elinin kiri” söylemi, namusuz erkekler için bir kılıf hazırlamaktan öteye bir anlam taşımaz...
Allah (C.C.) zina konusunda kadın ve erkek arasında hiçbir ayrım yapmamıştır...
Allah (C.C.) zina konusunda cinsiyetler arasında hiçbir ayrım yapmamışken, nasıl oluyor da, namus anlayışı sadece kadınların üstlenmesi gereken bir görev olarak lanse ediliyor? Yazımdan “kadın iffetsiz olabilir” anlamı çıkarmaya kalkışmayın, asla onu kastetmediğimi çok iyi biliyorsunuz…
Allah (C.C.), haşa, zina kadına yasak, erkeğe serbest dememiştir…
Zina söz konusu olduğunda, erkek ve kadın aynı günahın ve vebalin altına girmektedir.
Sadece bir kısım erkekler o günahın, vebalin altına girmekten korktukları için namus konusunda kadını ön plana atmış ve kendileri de tamamen arka plana çekilmişlerdir...
Sanırım hesap vermek zor geldiği için… Fakat ahirette hesap hiç şüphesiz kaçınılmaz olacaktır.
Halbuki, işlenen zinanın günahı erkek ve kadına aynıdır.
Günah ve sevap çerçevesinde kadın ve erkek ayrımı asla yoktur...
Günümüzde bazı erkekler, her nedense, bu zina konusunda kendilerini farklı bir kategoriye koymayı başarmışlardır.
Evliliğe giden yol, nasıl ki, bir merhaba ile bile başlayabiliyorsa… Bu süreçte bazı ikililerin anlaşma evresi tükenip olay tartışmaya, hatta kavgaya dönüşüyorsa… En sonunda olay, birbirini görmeyi dahi istememeye kadar varıyorsa… Zaten insan olan, istendiğini ve istenmediğini bir şekilde anlar… İşi, aldatma alçaklığına kadar taşımanın, o zamana kadar yolunda gitmeyen veya zoraki gitmek durumunda olan bir evliliği sürdürmek için inat etmenin pek bir anlamı yok...
Kimsenin kimseyi zorla elinde tutma, özgürlüğünü kısıtlama hakkı yoktur...
Evlilikleri de, ben bundan boşanırsam per perişan olurum, sürünürüm noktasına taşımamak gerekiyor.
Aklı başında evlilikler yapmak zorundayız.
İlk önce, kimseye muhtaç olmayacak şekilde bir mesleğe sahip olup sonra evlilik yapmalıyız...
Evlilik çatısının bir muhtaçlık çatısına dönüşmemesi gerekiyor...
Nasıl ki, bir projeye başlarken bile, en iyi ve en kötü senaryoyu düşünüyorsak…
Evlilik kararı vermeden önce de, ya boşanma olursa noktasında, hem erkek, hem kadın hazırlıklı olarak evlenmek zorunda...
Dünya hayatında hiçbir şeyin garantisi yok...
Boşanma söz konusu olursa hem erkek, hem kadın birbirlerine ve kimseye muhtaç olmadan, kendi ayaklarının üzerinde durmayı bilmek zorunda...
Kadınlar; evleneyim, erkek çalışsın, bana baksın, ben evde oturayım anlayışını terk etmek zorunda.
Bu anlayış devam ettiği sürece, muhtaçlık ortadan hiç kalkmayacak...
Herkesin ekonomik özgürlüğü kendi elinde olmak zorunda.
Bazen de, boşanır boşanmaz, kendi ayaklarının üzerinde durmayı beceremeyen kişiler, bu kez de, doğru yanlış irdelemeden, alelacele başka bir evlilik yapma telaşına düşüyor ve daha da büyük bir sorun yumağı ile karşı karşıya kalıyor...
Erkeğin kadını tehdit etmesi konusunda sadece uzaklaştırma ile değil, daha caydırıcı önlemler alınması şart. Sonrasında iş maalesef kadın cinayetlerine doğru hızla gidiyor.
Kısacası perşembenin gelişi, çarşambadan belli oluyor...
Diyelim ki, olay aldatmaya kadar gitti. Kabullenmemiz gereken şey, kimse kimsenin namusundan, iffetinden sorumlu değil, o ancak bireysel bir sorumluluk olabilir...
Namussuz kişiye ne yaparsan yap, namussuz, adı üstünde namussuzdur...
7/24, takıntılı bir şekilde, namus bekçiliği yapma görevi kimseye ait değildir.
Olmuyorsa olmuyordur… Zorlamanın hiçbir akılıcı ve mantıklı izahı yok..
Kimse kimseye bir merhaba dedi diye, nikah masasında bir imza attı diye, bir ömür boyu katlanmak zorunda değil... Yürümeyen bir gemiyi zorla, ite kaka yürütmek zorunda hiç değil...
Sen sağ, ben selamet anlayışı ile hareket etmek; her iki taraf için de en akılcı yoldur... Nasıl ki, ilk tanışmada merhaba dedin, son sözün de elveda olur… İnsaniyet ve medeniyet bunu gerektirir.
Devletler toplumda genel düzeni, ahlakı sürdürmek için bir takım yaptırımlar uygulayabilir, bir takım cezalar verebilir…
Fakat kişilerin, bireysel olarak, bir kişiye ceza verme, bir takım yaptırımlar uygulama hakkı kesinlikle yoktur. Bu tarz girişimler, zorbalığa girer… Hele hele, hiçkimsenin bir cana kıyma yetkisi yoktur, bu, olsa olsa düpedüz bir cinayettir...
Bir merhaba dedi diye, nikah masasında bir imza attı diye, kadınlar erkeklere kendini öldürme yetkisi vermiyor...
Bir kamuoyu araştırması yapılsın bakalım, en çok evli erkekler mi aldatıyor, evli kadınlar mı?
Toplum olarak kadın cinayetileri saçmalığına artık bir son verilmeli...
İnsanlarımıza; evlenmenin doğal olduğu kadar, yürümeyen evliliklerde boşanmanın da doğal olduğu konusunda eğitim verilmesinin şart olduğunu düşünüyorum.
Cahillik ve cehalet, cinayet getirir...
Hem toplumsal ahlaki eğitim, hem herkesin inancına göre temel dini eğitimler, tam ve eksiksiz şekilde, zorunlu olarak verilmelidir.
Allah’tan (C.C.) korkmayan, toplumdan utanmayan bireyler yetiştirmemek için eğitim sistemimizi güncellememiz gerekiyor.
Madem müslümanım diyoruz, o zaman İslam dininin kural ve kaidelerini tam ve eksiksiz olarak bilmek ve öğrenmek zorundayız... Sadece kulaktan duyma ile değil, teorik ve uygulamalı dini eğitim bu noktada büyük önem arz ediyor.
Kadın cinayetlerinde cezalar oldukça caydırıcı olmak zorunda.
Kimsenin kimseyi öldürme yetkisi dinimizde de, hukuk sistemimizde de kesinlikle yok!