17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde en çok konuşulan konu, bazı müteahhitlerin yaptıkları inşaatların malzemelerinden çalarak binlerce kişinin ölümüne neden olmalarıydı.
O yıllarda basında çokça yer alan ve hatta belki de hafızalarda kalan tek şeydi bazı müteahhitlerin yaptıkları inşaatları deniz kumundan yapmış olduklarının gün gibi ortaya çıkması.
YİNE MÜTEAHHİT HIRSIZLIĞI SON GAZ DEVAM
Tarihler 6 Şubat 2023 tarihini gösterdiğinde Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem ile tüm Türkiye çok büyük ve derin bir acı ile sarsıldı.
İlki 7,7 ve ikincisi 7,6 büyüklüğündeki dehşet verici bu depremler;
Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay'da büyük bir yıkıma yol açtı.
Yüzyılın felaketinin akabinde tüm Türkiye yardım için seferber oldu.
Depremin ardından henüz birkaç gün geçmişken, insanlar o büyük acıyı iliklerine kadar hissetmişken o ilk büyük şoku atlattıktan sonra tek görünen ve ortaya çıkan olay yine bazı müteahhitlerin hırsızlıkları…
Yine yaptıkları inşaatların malzemelerinden çalmış olmaları...
Yine birçok insanın ölümüne sebebiyet vermiş olmaları…
İŞİ BİTİREN KÖSTEBEKLER
Ne yazık ki, toplumumuza iş bitiren kişiler olarak girmeyi başarmış; sözüm ona kendini çok akıllı, çok zeki, çok uyanık olarak gören, ağzı iyi laf yapan, çok iyi yalakalık yapan, ortamına, adamına göre davranan ve piyasa adamı dedikleri o omurgasız kişiler.
Tek mükemmel becerileri var; işi rüşvet ile bağlayıp bitirmek.
İşini bilen memur + ortada iş bitiren köstebek + çok para kazanan müteahhit = deprem ve sonrasında enkaz altında kalan binlerce masum, çaresiz insan…
Yani insanlarımız…
Tek suçları barınma ihtiyaçlarını karşılamak için o müteahhitlerden konut almaları.
O hırsız müteahhitlere güvenmeleri ve güvenmelerinin bedelini de, dolandırıldıkları yetmiyormuş gibi; canları ile, malları ile ödemeleri…
Geride kalan yakınlarına, ailelerine, akrabalarına tarifsiz, büyük bir acı bırakmaları…
Peki bu kuralsızlığa, bu hırsız müteahhitlere inşaat izinlerini kimler verdi? Kimler, nasıl denetimler yaptı? Bu denetimlerin sonuçlarının, hiç denetim yokmuş gibi ortaya çıkmasının sebeplerinin neler olduğunu üç aşağı beş yukarı sanırım herkes tahmin ediyor...
ALAN MEMNUN, VEREN MEMNUN SİSTEMİ
Çocukken büyüklerimizin konuştuklarından duyduklarım ve etkilendiklerim ile rahmetli dedeme sorular sorardım:
“Dede bu sorunlar neden böyle?” diye.
Çok etraflıca, çok çeşitli sorular sorar ve “Çözümü yok mu?” derdim.
Tüm sorularıma, rahmetli dedem bir tek cevap verirdi:
“Alan memnun, veren memnun” derdi rahmetli dedem.
Evet, evet, tüm her şey için bir tek cevap:
Alan memnun, veren memnun…
Ne acı, değil mi?
Peki ya, evleri başlarına yıkılan, yavrularını kaybeden analar veya analarını kaybeden yavrular, yakınlarını, sevdiklerini kaybeden insanlar memnun mu?
Onlar ne olacak?
Kim onları düşünüyor?
Her şey para mı?
Çok parası olan bu dünyaya kazık çakmıyor...
Önemli olan çok para mı, insanlık mı?
Çok parası var diye, iki yüz, üç yüz yaşına kadar kimse yaşamıyor.
Herkes gibi, en fazla seksen, doksan yaşında ölüp iki metrelik bir çukura gömülüyor...
Amaç ne?
Çocuklarına hırsızlık yaparak çok para bırakmak mı?
Hırsızlık yaparak çocuklarına, torunlarına çok para bıraksan ne olacak? Çocuklar, torunlar o paradan hayır mı görecek, binlerce masum insanın gözyaşı varken o parada...
Yaptıkları hırsızlık ile, daha henüz yeni doğmuş veya hiç doğmamış bebeklerin ölümlerine neden olurken...
PARA HIRSI
Ne acı ki, o vicdan yoksunu, o insanlık yoksunu, o bir takım hırsız müteahhitler; yine o deprem olan şehirlerde yaşıyor...
Ve yaptıkları, sattıkları binalar, siteler tek tek yıkılırken; kendi aileleri ile oturdukları binalar dim dik ayakta sapa sağlam kalıyor...
Hırsız müteahhitler kendi oturdukları binadan çalmıyor.
Acaba hiç araştırma yapıldı mı?
1999 Gölcük depreminde ve yüzyılın büyük depreminde kaç müteahhit enkaz altında kalarak öldü?
Herkesin canı patlıcan, kendi canlarına gelince can mı oluyor?
AKIL VE BİLİM
Ashabı Kiram’dan (A.S.) biri, Hz. Peygamberimiz’e (S.A.V.) soruyor:
“Ya Resulallah, devemi salıp da mı Allah’a (C.C.) tevekkül edeyim, bağlayıp da mı?”
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Deveni bağla ve Allah'a (C.C.) tevekkül et!”
Bu Hadis-i Şerifi hemen hemen herkes bilir...
Peki oturup kafamızı iki elimizin arasına alıp üzerinde derin derin düşünmemiz gereken;
Bu Hadis-i Şerif'ten ne anlıyoruz,
Ne gibi anlamlar çıkarabiliriz?
İslam inancına göre, ne kadar tebdir alırsan al, sonuçta Yüce Allah'a (C.C.) sığınman gerekir. Çünkü Allah'ın (C.C.) dediği olur.
Biz; ilime, bilime dayalı, çalmadan, açgözlü olmadan, hırsızlık yapmadan, insanları aldatmadan, kimseyi kandırmadan, sapasağlam binalar, siteler yapalım, usulüne uygun denetimler yapalım.
Tabi ki tevekkül noktasında Yüce Allah'a (C.C.) tevekkül etmek ve O’na teslim olmak zorundayız.
Yüce Allah (C.C.) adaleti emrediyor.
Hırsızlığı yasaklıyor.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “İlim; Çin'de bile olsa, gidip alınız” buyuruyor.
İlimi, bilimi hiçbir zaman göz ardı edemeyiz.
Temelinde hırsızlık olan, gösterişli ve akıllı evler ne yazık ki insanlarımıza mezar oldu...
GÖRMEZLİKTEN GELİNEN HIRSIZ MÜTEAHHİTLERDEN KİM, NE KAZANIYOR?
Sanırım asıl sorulması gereken soru tam da bu soru:
Bu sistemde, açgözlü 8-10 kişi çok para kazanacak, çok aşırı derecede zengin olacak diye, banka müdürleri onları ayakta karşılayacak diye ve kredi muslukları sonuna kadar açılacak diye yapılan bu görmezlik sonunda kazanan kim?
Tarifsiz, tüm Türkiye’nin yüreğini yakan acı…
Enkaz altında can veren on binlerce insanımız; annelerimiz, babalarımız, bebeklerimiz, çocuklarımız, delikanlılarımız...
Ülke olarak, millet olarak, devlet olarak, toplum olarak milyarlarca dolar zararımız...
On binlerce yaralımız...
Binlerce sakat kalan insanımız...
Milyarca lira sektörel zararımız...
Hani amaç çok para kazanmak ya…
Bu acı tabloda kim veya kimler kazandı?
Kazanan 8-10 hırsızın dışında, komple zarar gören, koskoca bir millet, bir ulus, bir devlet...
Peki neden?
Çok mu önemli 50-100 kişinin çok aşırı zengin olması?
Onların zenginliğinden ülke ne kazanacak?
Hiçbir şey…
Çok aşırı zengin olan 50-100 kişi hırsızlık yapmaya ve temeli çürük bina yapmaya devam edecek…
Zenginliklerine zenginlik katacak, öyle mi?
Fakir aç iken, onlar bir ultra lüks öğle yemeğine yüz bin lira hesap ödeyecek…
Bir takım yalaka takımı da onlardan menfaat sağlayıp önlerinde ceket ilikleyecek, öyle mi?
Yani tüm her şey bunun için mi yapılıyor?
HER ŞEYİN BAŞI; HIRSIZ MÜTEAHHİTLER
İnsan kare kare deprem fotoğraflarına bakarken bile hayretler içinde kalıyor...
Tuz buz olmuş, karton gibi yıkılmış binaların
yanı başında; hiçbir şey olmamış, sapasağlam kalmış bir bina da aynı fotoğraf karesinde...
Yani, hırsız müteahhitler olmamış olsaydı;
Bu kadar enkaz olmazdı…
Bu kadar canlarımız gitmezdi...
Bu kadar canımız yanmazdı...
Ülke olarak bu denli, milyarlarca lira zararımız olmazdı...
Hırsız müteahhitler olmamış olsa;
Bu kadar enkaz ve kaos olmayacağı için; yağma, talan ve enkaz başında biten hırsızlar da olmazdı...
Güvenlik daha hızlı ve çok daha kolay, çok daha rahat şekilde sağlanırdı.
TEK ÇARE AHLAKİ EĞİTİM VE LİYAKAT
Sadece materyalist bir eğitimin ne yazık ki, insanlara, topluma, uluslara ve ülkelere hiçbir şey kazandırmadığını bir kez daha gördük ve çok acı bir şekilde yaşadık, deneyimledik...
Ülkesini sevmeyen, yaşadığı şehrini sevmeyen, yaşadığı toplumu sevmeyen, açgözlü, gözünü para hırsı bürümüş bireylerle bu toplumsal yaraları sarmamız mümkün değil!
Bilakis, bu bireyler nedeniyle, zaman içinde daha büyük yaralara, daha büyük acılara sebep oluruz.
TORPİLE GÖZ YUMMANIN SONUÇLARI
Bu zorlu günleri yaşamamızın altında yatan ana nedenlerden biri bu…
Benim de bizzat mücadele ettiğim ve bir türlü aşamadığım tek nokta torpil…
Torpil ile hakkım gasp edilerek elimden alınan makam...
Makam hiç umurumda değil!
Gözümde dahi değil.
Benden daha iyi biri varsa, gelip otursun, beni yönetsin.
Fakat amir sıfatına kendini layık görenler; yetersiz ve vasıfsız insanlar olunca her zaman sorun teşkil ediyorlar, sırf torpil var diye o makama oturdukları için...
Torpilin çöpe atılması gerekiyor artık. Devletin makamlarına liyakatli insanların gelmesi gerekiyor.
Çünkü liyakatlı insan ancak zamanında denetim yapar...
Liyakatlı insan ancak çok önceden önlem alır...
Ve en önemlisi de ahlaki eğitimin, bilimsel eğitim kadar önemli ve değerli olduğunu bir kez daha görerek ve yaşayarak anlamış bulunuyoruz.
Ahlaki eğitimi yadsıyarak verilen, bilimsel görünümlü ama sığ bir eğitimin; insanımızı kandırmak üzere daha profesyonel bir şekilde nasıl kullanıldığını, böylece daha profesyonel bir şekilde insanımızın nasıl dolandırdıklarını ortaya çıkarıyor.
O yüzden, öncelikle ahlaki eğitim ve sonrasında bilimsel eğitim...
Allah'tan (C.C.) korkan, Peygamber sevgisi olan ahlaki eğitim sisteminde yetişmiş bir kimse, tutup da temeli çürük binalar, siteler yapmaz.
Ahlaki eğitim temelli nesiller yetiştirmeyi başarabilirsek;
Binlerce insanımızın canını kurtarmayı en başta başarabiliriz demektir...
İşte o zaman…
Hırsız müteahhitleri de; depremden sonra değil, depremden önce denetlemeyi ve kimsenin canını yakamadan tutuklamayı başarabiliriz.
Bir kez daha geçmiş olsun canım Türkiye’m…
Allah (C.C.) yar ve yardımcınız olsun inşallah.
Yanınızdayız, tüm varlığımızla ve gücümüzle…
Şimdiye kadar okuduğum en doğru en dürüst yazılardan biri gerçekten... Kalemize sağlık hocam
Çok doğru hepsine katılıyorum hocam