Ahlak, bizlerle beraber başkalarını var edebilen cihanşümul/evrensel değerler, yani İslam’ın adıdır, delilleri fıtrat yapısıyla insan soyuna işlenmiş ve kişiyi erdeme ulaştırır. Ahlak ifadesi bir kavme ait olmadığı gibi bölgeye, soya, ideoloji veya geleneksel anlamda bir dine de nispet edilemez. Ahlaklı biri kabul edilmiş tezlerle bir dine, fikre, kurum ve yapıya aidiyeti olmadığı halde İslama yakın, ahlak yoksunu biri kendisini nasıl tanıtırsa tanıtsın İslam’a uzaktır. İslam alimleri Müslümanın yaşamında akideden sonra ahlakı ikinci sıraya almışlardır, ibadet ve muamelat ise daha sonra gelir. Kur’an’da isimleriyle zikredilen peygamberlerin övülme nedenleri öncelikli olarak ahlaktır. Bu övülme nedenlerinin başında doğruluk, iyilik, salihat, dürüstlük, adalet, vefa, af, sevmek, hamd, paylaşmak, arınma, merhamet, ücretsiz tebliğ, davasını dünya malına değiştirmeme, güvenilir olmak ve düşünce atmosferinin yoğunluğu gelmektedir.
Ancak semavi ‘dini yaşıyoruz’ diyen bizler İslam ahlakını mekan, merasim, sembol ve eşyalara tercih ettik. Bunun için yüce İslam ahlakı bunlara esir edilip orda yaşanmaya çalışılıp oldubittiye getirildi. Dolayısıyla ibadetler, cami, mescit ve aksesuarlarda ahlaklı olmayı başarmış sayılabiliriz. Fakat buna karşın sosyal ahlak, ticaret, siyaset, milliyet, iş ve çalışma, komşuluk, akrabalık, yönetim, doğa, hukuk, üretim ve tüketim, yabancıyı sevme, emniyet, öğrenim ve okuma ahlakını geliştiremedik. Kur’an ayetleri ya okunup ezberlendiği ya da süslü çerçevelerle asıldığı için, Kur’an ahlakından uzaklaştık, oysa Kur’an bizlere yol gösteren hayat kılavuzu kitabıydı. Sorun ne az bilgi-ilim, ne az ibadet veya çalışmak ne de mabetlerin az oluşundandır, sorunumuz, ahlakı ibadetlerden koparmak, ara sıra hatırlamak ve önemsiz görmektir.
Bunun aksini söylemek içinde belki yeterli delillerimiz vardır ve bu deliller bütününden bir demet sunarak işi kotarabiliriz. Şöyle ki; “Evlerimiz, elbisemiz, ibadet yerlerimiz, külliyatımız, ekranlarımız, yolda yürüyüşümüz, sesimiz, selamımız, sohbetlerimiz İslam dininin ahlak usulünden” değil midir? Diyerek. Lakin İslam ahlakı bu tür savunmalarla geçiştirilemeyecek kadar mucizevi ve büyüktür.
İslam ahlakı dosdoğru olmak, hakikati usulünce söylemek, yaşadığı halk ve topraklara hain olmamak, dininden olmayana sarılmak, kadınlara eziyet etmemek, başkalarını kendi kadar düşünmek, aklını kullanmak, cemaat ve mezhep adına düşman olmamak, dünya malını ölçülü sevmek, öldürmemek, çalmamak ve düşen insanı Allah adına hayata kazandırmaktır. İslam ahlakını sadece içki, kumar, zina ve faize yasaklar getirip belirleyerek ve başka yaşam şartlarında önemsememek vahyi, sünneti ve İslam’ı yaşamak ve anlamak istememek demektir. Mesela: Adana gibi yerleşim alanı geniş bir kentin çarşısında trafik sorununun yaşanması ne yolların yetersizliği ne de özel araçların çokluğu kaynaklıdır, sorun, yönetim ahlakının sorunudur. Başkalarını kendi kadar düşünmemektir.
Haklarındaki iddialardan kaçmak için Ege sularında yok olan beş kişilik Maden ailesi. Osmaniye’de bir bebeğe isim verme tartışmasında bir kişinin öldürülüp yedi kişinin yaralanması olayı, hemen hemen her gün hayvanlara karşı yapılan acımasızlıklar. Kaç günde bir çocuklara yapılan cinsel tacizlerin haberleri, on ayda 240 kadının şiddet görerek öldürülmesi, Mısır’daki cami katliamında üç yüz kişinin hayatını kaybetmesinin değil İslam ile insani hiçbir anlayışın ahlakıyla izah edilebilecek tarafı yoktur. Bu ve benzeri yığınla olay, ahlakı İslam’dan, İslam’ı ahlaktan ne kadar kopuk yaşadığımızın resimleridir. Batıl dinlerle yaşayan toplumların çoğunda dahi insanlık bu kadar düşmemiştir ve hiçbir şeye inanmayan toplumları bile geriden takip ediyoruz.
Başka bir savunma ise şöyle yapılmaktadır; bunu, şunu yapanların İslam ile ilgileri yoktur ya da bunlar Müslüman olamaz vs. gibi, ancak bu tür savunma ve hemen ayrılmaların duygusal refleksleri artık geçerliliklerini yitirmeye yüz tutmuştur. Çünkü tamamı bu toprakların anlayışı ve kültürünün ürünleridir, o değilse bu, şu değilse onun yanındakidir. Çare başkaları değil kendi ve evinden başlayarak ve şiddetsizce ama kendine acımadan yargılamak, eleştirmek ve tövbeye yönelmektir.
Kur’an Hz. Muhammed’in neden peygamber seçildiğini şöyle açıklamıştır: “(Çünkü) Muhakkak ki sen muhteşem/yüce bir ahlaka sahipsin.” Hz. Muhammed peygamberlik davasını şu veciz hadis ile beyan etmiştir: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
İslam’ın hayatça, hayatın İslamca yorumu ahlaktır.