Cevaplanması aylar süren mektuplarımız vardı bizim. Askerlik yaptığımız birliğe posta eri geldiğinde, yanar tutuşurduk memleketten mektup var mı diye. Mektubu aldığımızda gözlerimiz dolardı. Çünkü mektup anne kokardı, baba kokardı. Sevda kokardı. Toprak kokardı. Sonra oturur nasıl bir mektup yazacağımızı düşünürdük. Ne yazsam, karşımdaki benim varlığımı daha sıcak hisseder diye kelime arayışına girerdik. Hele gecenin bir yarısında, nöbet kulübesinin ışığı altında mektup okumanın tadına doyum olmazdı. Yazacağımız mektup için aradığımız kelimeleri daha çok geceleri biriktirirdik. Sonra oturup yazardık, hasrete dair ne varsa yüreğimizde. ***** Şimdi cep telefonlarına yükledik hasretimizi. Artık cep telefonuyla kavuşmalarımız, ayrılıklarımız. Eskiden bir mektup gelecek diye günlerce beklerdik, şimdi iki dakika geç gönderilen mesaj yüzünden sevgilimizden ayrılır olduk. Bizim tebrik kartlarımız vardı bayramlarda birbirimize gönderdiğimiz. Şimdi alt kattaki komşu üsttekine çıkmaya üşeniyor. Cepten mesaj geçiyor. “Bayramın kutlu olsun komşu…” ***** Eskiden cep telefonlarımız yoktu. ‘Hattım aramaya kapanmış aşkım. Faturasını bir yatırsan’ diyen eşimiz de… ‘Babacığım mesaj gönderemiyorum. Kontör yükler misin’ diyen çocuklarımız da… Eskiden anılarımız olurdu bizim. Babalarımız anlatır biz dinlerdik. Şimdi baba kahvehanede, anne yan komşuda, çocuk bilgisayarın başında. Televizyonlar istediği kadar desin: ‘Haydi çocuklar uykuya!’ ***** Teknoloji insanlığımızdan uzaklaştırdı bizi. Hani, çocuğunuzun doğum sevincini sosyal medyada paylaşmasanız evinize kimse ‘Hayırlı olsun’a gelmeyecek. Hani, cenazenizi duyurmasanız kimse başsağlığı dilemeyecek. Dokuzuncu kattaki komşunuz cenazesine ağlarken, ikinci kattakinin haberi dahi olmayacak. ***** Eskiden yazdığımız mektubun ucunu yakardık; ‘Burnumda tütüyorsun’ diye anlardı sevdiğimiz… Şimdi tüm kelimeleri yakıyoruz gönderdiğimiz mesajda, yine de anlamıyor aşkım diye övdüğümüz!