Bugün ''Ölenler ölmez. Ölüm kalanlar içindir'' diye bir söze denk geldim.
Yaşanan deprem felaketinin ardından bu söz durumu nasıl da özetliyor değil mi?
**
Tarih 6 Şubat Pazartesi.
Sokaklar sessiz, evlerde ışıklar kapalı, herkes derin bir uykuda.
Gece saatlerinden itibaren etkili olan yağış dışında tek bir ses yok sokaklarda.
Saat 04.17'ye geldiğinde merkez üssü Kahramanmaraş olmak üzere Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Adana, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Osmaniye'de adeta kıyamet kopuyor.
Gökyüzünde ansızın beliren bir ışık, yeryüzündeki sarsıntının habercisi.
Işık beliriyor ve ardından koskoca şehirler beşik gibi sallanıyor.
Kimisinin mutlu kimisinin üzgün kimisinin de yarının umuduyla girdiği yatak, ölüm yuvası oluyor.
Felaket, uykunda ve savunmasız olduğun anda ansızın yakalıyor seni.
Ne kaçmaya gücün yetiyor ne de kendini korumaya.
Felaketin yüzüyle gerçekleşmekten başka bir çaren kalmıyor artık.
Depremin merkez üssü Kahramanmaraş olmak üzere Hatay ve Gaziantep ise en çok etkilenen iller arasında.
Elbette diğer şehirlerde de yıkım var ama bu illerdeki gibi değil.
**
Geçtiğimiz günlerde Adanalı meslektaşlarımızla birlikte Çukurova Gazeteciler Cemiyeti koordinasyonunda depremlerden etkilenen medeniyetler şehri Hatay ve Gaziantep'e gittik.
Şehrin girişinden itibaren denk geldiğimiz manzaralar öyle televizyonlarda gösterilen gibi değil.
Sadece belirli yerlerin gösterilmesi, bir bütünü ele almaz.
Bu yüzden bütün parça her zaman daha çok acı verir.
İşte bu yüzden televizyonda yıkık gördüğümüz binaları canlı canlı görmek, oradaki insanların haline bizzat şahit olmak daha çok acı verdi.
**
İlk durağımız Hatay'dı.
Farklı etnik kökenlere ev sahipliği yapan, sahiliyle insanı büyüleyen, mutfağıyla damak çatlatan koskaca medeniyetler şehri bir gecede yok olmuş..
Şehir boylu boyuna enkaz yığınlarından ibaret artık.
Sokakları şenlendiren çocuk seslerinin yerine enkaz kaldırma çalışmalarını yapan iş makinalarının sesi var.
Gördüklerimiz bir kabustan ibaret olsun isterdik.
Ama ne yazık ki değil..
Depremin ardındaki felakete bizzat şahit olmak ve görmek öylesine acı, öylesine yürek yakıcıydı ki..
Yüreğimi bir el sıkıyormuşta beni nefessiz bırakıyormuş gibiydi.
Aradan geçen 39 güne rağmen oradaki acı hala aynı.
**
Sahiplerinin binbir güçlükle aldığı ve enkaza dönen binalar, mezarı olduğunu bilmeden bu binaları alarak ölen binlerce insan, enkaz başında hala umutla bekleyenler, bir yuvanın sıcaklığında değil de çadırın soğuk yüzünde yaşamına devam edenler ve daha nicesi..
Öyle bir felaket ki, geriye acıdan başka birşey bırakmamış.
Akşam güzel vakit geçirdiğin, birlikte kahkahalar attığın sevdiklerin yok.
**
Hani diyorlar ya ''Yüzyılın Felaketi'' diye.
Bu yüzyılın değil, kalbimizin felaketi.
Kalbimizde artık milyonların mezarı var.
Sadece oradaki insanlar ölmedi, bizde öldük.
Söylesinize nasıl geçer bu acı şimdi?
Nasıl dayanır insan bunca yürek sızına?
Bizler bu gördüğümüz manzaralar karşısında bu denli acı hissettiysek, oradaki insanların acısı nasıldır?
**
Şimdilerde gündem değişse de, ölenler unutulsa da ben gördüğüm manzaraları unutmadım, unutamayacağım da.
Burada da artçı depremler devam ediyor, korkuyoruz ama oradaki yıkımın büyüklüğüyle, insanların acısıyla karşılaştırılamaz bile bu yaşadıklarımız.
Çünkü orada ölmeyipte geriye kalanlar yok.
Orada sadece ayakta kalan insanlar var.
Sevdiklerinin acısıyla kavrulan, hayat mücadelesi veren, geride kalan yakınları için ayakta kalmaya çalışan koca yürekliler var.
Orada acının vücut bulmuş hali var.
**
Her ne kadar gündem değişirse değişsin sizde unutmayın.
Çünkü bu yaşanan felaket yalnızca oradaki insanları değil, bizi de vurdu.
İlk cümlemde dediğim gibi; ''Ölüm kalanlar içindir''
Kalanlar ise acının en derinini yaşarken, bizler de onları unutmayalım..