Dünya bir yerinde bir vahşet yaşanırken diğer yerlerinde vahşetlere ara verilmiyor maalesef. Tün dünya Gazze’ye odaklanmışken Suriye’de yaşananlar 2017-2019’lardakilerini aratmıyor..
Suriye’de yaşanan vahşetler artık hak ihlallerini içeren istisnai olaylar olmaktan çıktı adeta kural haline geldi.
Hiçbir muhalif kendini güvende hissetmiyor; hissetmediği gibi her an istihbarat tarafından ansızın evinden ya da yolundan alınıp, adeta korku filmlerinin çekildiği odalarda işkenceyle sorguya tabi tutuluyor ve sonra haklarında kayıp ihbarı yapılıyor.
Daha öncesinde Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin(OCHA), 2019 yılında Suriye’de 11.7 milyon insanın, insani ve koruma yardımına ihtiyaç duyduğunu dile getirmesi aslında uygulanacak vahşetin kaç milyon insanı kapsayacağı konusunda fikir veriyordu.
Rapor yayınlamaktan öte bir işe yaramayan BM Teşkilatı’nın, göz göre göre bu insanların hayatlarını ölümle eş değer bir yaşama sürükleyen Suriye hükümetine sessiz kalması da ayrı bir trajedi insanlık açısından.
Halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek fonları temin etmek yerine, bu fonlara el koyup kendi çıkarları için kullanan bir hükümetin dışardan gelen her yardıma el koyması artık olağan bir durum haline geldi.
BM’nin raporuna göre Mart 2018’den itibaren 106000’i sivil olmak üzere 353.900 kişi hayatını kaybetti. Aralık 2017’den beri 330 sağlık kuruluşuna yapıla saldırılarda 900 sağlık görevlisi hayatını kaybetti.
Savaşın başından beri haksız yere tutuklanan 215 bin kişiden 6600’ü kadın, 9500 ‘ü çocuklardan oluşuyor. İşkenceyle hayatını kaybedenlerin sayısı 14000 sınırına dayandı ve bunlardan 200’e yakını çocuklardan oluşuyor.
7700 tecavüz vakasının yanı sıra sadece göz altınayken tecavüze uğrayanların saysı 870 olarak belirlenmiş;bunlardan 470’inin de henüz çocuk yaşta lan kızlar oluşturuyor.
Rejim güçleri tarafından kuşatılan Şam’ın Beyt Sahim köyünde yaşayan bir kadın videoya kaydedilmiş konuşmasında “Bizi insan olarak görmüyorsanız, hayvan olarak görün ve bari bize hayvanlara verdiğiniz değeri verin.
Anladık ki insani yardım kuruluşları bizi görmüyor, o halde bize hayvan hakları örgütleri yardım etsin.” diye feryat ediyor. Devamında ise şunları söylüyor:
“Bizler son nefesimize kadar sabır edeceğiz. Vallahi ölürsek bile evlerimizde hiç çıkmayacağız. Çocuklarımız şehid düştü ve hala şehid düşmesine rağmen biz buradan çıkmayacağız. Allah bize sabrı ile güç veriyor.”
Suriyeli Aktivist Azzam Khanji ise vahşetin sayısını veriyor:
“Devrimin üzerinden 10 yıl geçti. Bu tarih sahnesine çıktıktan sonra istisnai bir durum oldu. Yaklaşık bir milyon kişi katledildi. Şu an bizde bir milyon yetim bulunuyor. Milyonlarca kişi de ülkelerinin dışına çıkmak zorunda kaldılar” Rejim güçlerinin okul ayırt etmeden yaptığı saldırıya da ir örnek veriyor aktivist:
“Lazkiye şehrinin kenar mahallesi Kürt köyünde bulunan Mezin köyünü burada zikretmek isterim. Orada bulunan okul bombalanmıştı. O okulun müdüriyesi eğitim aşkından ve çocukların eğitimsiz kalmaması için bütün çocukları evine götürmüştü. Evini okula çevirmişti. Oturma odası, mutfak ve diğer odaları sınıflara çevirmişti. Çocukları da grup grup derse alıyordu. Bir grubun dersi bitiyor, sonra diğer bir grup geliyordu. Kendisi buradan hiçbir ücret almıyordu. Aynı şekilde evinde ders veren öğretmenler de onun gibi karşılık beklemiyordu. Buna rağmen rejim gelip o köyü bombaladı.”
Enformasyon araçlarını kullanmayı da ihmal etmeyen rejimin bu alanda nasıl bir yo izlediğini de şu şekilde dile getiriyiordu:
“Beşar Esed rejimi eğitim programında, sürekli komşularına eziyet verecek ve onları kötüleyecek programlar okutuluyordu. Kitaplarında ‘Türkiye işgali, Osmanlı işgali’ şeklinde sürekli yazılar çocuklara okutuluyordu.
Yine aynı şekilde Türkiye’ye karşı olan bütün oluşumlara destek veriyorlardı. PKK ile iyi ilişkiler sergiliyorlardı. Daha sonra Türkiye ile araları bozuk olduğu için Yunanistan, Ermenistan ve diğer Türkiye düşmanları ile çok iyi ilişkiler kuruyorlardı.
Türkiye halkını gözden düşürmek için Türkiyelilerin özelde Suriyeli ve genelde Araplara düşman olduğunu gösteriyordu.
Ancak Suriye’deki özgür halk, bunların hiç birine kanmıyordu. Suriye halkı, Türkiye halkının da kendileri gibi Müslüman olduğunu ve aralarında bir sevgi bağının olduğunun farkındaydı.”
Bizden birileri her nekadar Suriyelileri ülkelerine davulla zurnayla yollayacağız dese de, yollanacakların kafalarında kaç davul tokmağının kırılacağını tahmin etmek zor değil.
Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), ülkelerindeki zulümden kaçan Suriyeliler’in evlerine geri döndükten sonra Suriye hükümeti yetkilileri ya da hükümet yanlısı milisler tarafından kötü muamele ve işkenceyle karşı karşıya kaldıklarını bildiriyor.
Örgüt yayınladığı raporda, 2017’den bu yana onlarca Suriyeli mültecinin bu tür vakaların kurbanı olduğunu belirtti.
Raporda, 2017-2021 yılları arasında Lübnan ve Ürdün’den ülkelerine geri dönen mülteciler arasında tutuklama, keyfi gözaltı, işkence, yargısız infaz ve zorla kaybolma gibi 65 vaka belgelendi.
Bu tarihten öncesini ve saklananları bilmiyoruz bile.
Örgüt Şadi adında bir mültecinin şahitliğine de yer veriyor:
“Beni 60 yaşında bir erkeğin sorgusunu izlemeye götürdüler. Vücuduna elektrik verdiler. Önümde başka birini daha sorguladılar. 80 yaşındaydı, şeker hastasıydı, elektrik akımı vererek öldürdüler. Gözleri görmüyordu” sözleriyle yaşadıklarını anlattı.”
HRW’nin düzenlediği rapor “Hayatlarımız Ölüm Gibi” başlığını taşıyor. Gerçekten oldukça anlamlı bir başlık.
Suriye araştırmacısı Sara Kayyali Reuters’a yaptığı açıklamada “Mültecilerden erken şekilde dönmelerini istemek, ölüme kadar varabilen ciddi risklerle yüz yüze kalmalarına neden olur” demişti.
Özetle; evet buradan davulla gönderebilirsiniz ama o davulun tokmağının o sınıra girdiğinde nasıl bir işlev göreceğini tahmin etmelisiniz.
Bunu göz ardı etmeniz insani duygulara sahip olup olmadığınızı sorgulamamıza sebep olacaktır.