Osmanlı Devleti devşirme sistemine büyük önem verirdi. Gerçi bu sistemle ilgili İvo Andriç'in "Dirana Köprusü" romanından ya da Jürgen Ebertowski'n "Devşirme " eserinden bir kanaate varmak isteyenler özelde yaşanan dramatik sahnelerin İmparatorluğun genelinde de yaşandığını düşünebilirler.
Oysa genel itibarıyla devşirme sistemi o dönemin şartlarına göre ve önlerine konulan hedefe göre aileler için oldukça cazip bir sistem olduğu konusunda hemen hemen tüm tarihçiler hemfikirdir.
Aynı dönemlerde hattâ biraz daha gerilerde gezindigimizde Roma'nın bu sistemi Osmanlı 'dan önce uyguladığına şahit oluruz. Örneğin Gladyatörler. Bunların yüzyıllardır ve Osmanlıdan da çok daha önce devşirildiğini görme imkanımız olacaktır. Üstelik yaşamları arenalarda birer savaş makinesi olmaktan öteye gitmeyecektir.
Osmanlı Devleti'nde uygulanışı ve sunulan imkânlarçok daha farklıdır. Örneğin Endurun gibi bir okula seçim tamamen devşirilenlerden yapılır.
"Koskoca Devlet-i Aliyye'de Enderun'a girecek çocuk sayısı 400'den azdı."Onlardan biri olmak hiç de kolay değildi.
Bir asır önce Fatih S.Mehmet'in huzurunda Bogomil dağlarında 30000 Bogomil Hıristiyan toplu halde müslüman olurken Fatih 'ten üç konuda söz istemişlerdi.Bunlardan biri "çocuklarinin İstanbul'da okutulması idi." Yani çocuklarının devşirilmelerini sağlamaktı.Çünkü Devşirme sisteminde Müslümanlara yer yoktu. Bu nedenledir ki Osmanlı sadaretinde en çok Boşnaklar vardır.
Bir evde birden fazla çocuk yoksa o eve girilmezdi. Girilen evlerde, çocuklar hane halkının kollarindan çekilip alinmaz, cuma günleri köy meydanlarında sınava tabi tutulurdu.
Sokullu Mehmet Paşa da bu sınavdan geçenlerdendi..Şöyle ki:
Bosna'nın dağlık köylerinden biri olan Sokoloviç 'te zor da olsa bir düzlük bulundu ve seçilen çocuklar sabah erkenden buraya hazırlanan masalara oturtuldu.
Her kes kalem ve kağıt beklerken önlerine birer tas çorba kondu. Bunu da bir ikram olarak düşünmüşlerdi. Ancak çocuklara verilen kaşıklar herkesi şaşkına çevirdi. Çünkü sapları o kadar uzundu ki bunları ne tutmak kolaydı ne de çevirmek.
Kaşığın dibinden tutsalar yanındakine zarar verecekler, ucundan tutsalar ağızlarına götüremeyeceklerdi. Çocuklar şaşkındı. Üstelik içerken çorbalarını birbirlerine asla deymeyeceklerdi.
Çocukların şaşkınlıkları süredursun uzak masalarda iki çocuğun gayet rahat biçimde çorbaları içtikleri heyetin dikkatini çekti. Çocukklar uzun saplı karşılarla çorbalarını bir birlerine içiriyorlardı Derhal oraya yönelen heyet, bu fikrin kimden çıktığını sordular. Yanındakini işret edince çocuklardan biri, hemen o çocuğu alıp sınavı bitirdiklerini ilan ettiler.
Ulema heyeti çocuklara bilgi sormuyorlardı. Yapılan bu sınav da bilgiye değil dehaya yönelikti. Sorunlara anlık pratik çözüm bulma becerisi heyetin en önemli seçim kuralıydı.
Nitekim seçilen bu çocuk daha sonra Osmanlı tarihinin en büyük sadrazamı olacak ve üç padişaha da sadrazamlık ve danışmanlık yapacak Sokullu Mehmet Paşa olacaktı.
Size Cebel-i Tarık Ve Tarık B.Ziyad'dan Bahsedeyim..
İspanya'da Vizigot kralı ölmüştü. Vizigotlar kimin kıral olacağı konusunda kavgaya tutuştular. Bazıları kralın oğullarından birinin tahta geçmesini istiyorlardı.
Ancak bazı nüfuzlu kimseler Rodrigo adında yetenkli bir savaşçının tahta geçmesini istiyorlardı. Nihayet Rodrigo 'yu tahta geçirdiler ve herkesi onu kabul etmeye zorladilar.
Ölen kralın oğulları bu duruma çok öfkelendiler.Tahta onlar geçmek istiyorlardı.Bunun üzerine Kuzey Afrikaya ulaklar gönderip büyük savaşçı Tarık Bin Ziyad'dan ordularını getirerek Rodrigo'yu tahttan indirimlerine yardım etmesini istediler.
Tarık müslüman bir
komutandı.Berberilerdendi.İslam orduları Beraberleri hâkimiyeti altına aldıklarında Tarık köle olmuş ancak saygılı ve yeteneği ile göz doldurmuştu.
Kusa zamanda ordu komutanlığına gelen Tarik'ın önderliğinde İslam orduları Tanca şehrine kadar Kuzey Afika'ya akın etti. Tanca'ya ulaşan Tarık 'ın İspanya'ya varması an meselesiydi.
Tarık 'ın akınlarına, taht kavgası nedeniyle bölünmüş olan Vizigotlar karşı koyamadı.
İspanya Muslumanlaştı ve buradaki Müslümanlar "Mağribi " olarak anıldı.
Tarık'ın gemilerinin gelişini seyrettiği tepe "Cebeli Tarık" yani " Tarık Dağı " olarak tanındı.
Tarık Bin Ziyad’ın gemileri yakması
Günümüzde Portekiz ve Ispanya devletleri'nin yer aldığı Iber Yarimadasi VIII. asrın baslarında Muslumanlar tarafından fethedilerek 'Endulus' olarak adlandırılmıştır.
Hâkimiyet alanlarıi değişimiklikler gostermekle birlikte, 712-1492 yılları arasında Muslumanlar bu bolgede 780 yıl hukum sürmüşlerdir
Tarık bin Ziyad, 19 Temmuz 711’de, 12 bin kişilik ordusuyla İspanya’ya geçti. Askerlerini indirdikten sonra, bütün gemileri ateşe verip yaktırdı. Bu arada İspanya Kralı Rodrik’in 100 bin kişilik ordusuyla üzerine geldiğinin haberini aldı. Askerlerine şu tarihi sözleri söyledi:
“Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.”
Tarık Bin Ziyad, düşman asker sayısının kendi ordusundan sekiz kattan fazla olduğu bu savaşı, kesin bir zaferle kazandı. Endülüs Emevileri’nin temelini attı. Batılı tarihçilerin de dediği gibi o topraklarda 800 yıl süren Rönesans ve Reform’un fikir olarak temelinde Endülüs Emevileri’nden çevrilen kitaplar vardır.
“Gemileri Yakmak” deyiminin böyle önemli bir tarihi olaya işaret ettiğini birçoğumuz biliyoruz. Fakat bilip de uygulamadığımız birçok doğru gibi hayatımızda gemileri hiç yakamıyoruz. Hiç düşündük mü kaç yerde gemilerimizi yakmamız gerekirken yakmadık?Bu kitap, eğitimini ve kişisel gelişimini en güzel şekilde gerçekleştirmek isteyen genç beyinlere başarının kıyısında gemileri yakmak adına önemli bir kaynak