19 yaşında genç bir delikanlı,
yaşadığı ülkenin istihbaratına sızmakla ve ülkenin sırrını çalmakla suçlanarak hapishaneye girer.
Kıvrak bir zekaya sahip olduğu için de ona; tilki lakabı takılır.
Babası yalnız yaşayan bir adamdır.
Bahçesine patates ekmek istiyor ama yaşı nedeniyle bunu yapacak gücü yok.
İşçi tutup yaptıracak parası yoktur.
Hapishanedeki oğluna bir mektup gönderiyor.
Mektupta, "Sevgili oğlum, keşke yanımda olsaydın ve patates ekmek için bahçeyi sürmeme yardım etseydin ne çok sevinirdim. Çünkü; bana yardım edecek kimse yok. Çaresiz ve güçsüz bir insan olarak yapayalnızım.''der.
Babasından gelen bu mektup oğlunu çok etkiler.
Ve hemen babasına cevaben bir mektup gönderir.
Mektupta, "Sevgili babacığım, lütfen bahçeyi karıştırma. Patates ekmeyi bir süre ertele. Çünkü, çok önemli bir şey sakladım ve hapisten çıktığımda sana ne olduğunu söylerim."
Mesajdan kısa bir süre sonra istihbarat ve ordu evi sarar.
Toprağı metre metre kazarlar, santim santim incelerler.
Sonunda hiç bir şey bulamazlar ve evden ayrılırlar.
Bu duruma bir anlam veremeyen babaya birkaç gün sonra oğlundan bir mektup gelir ve şöyle der;
" Sevgili babacığım, Umarım toprağı istediğin şekilde iyi sürmüşlerdir.
Şimdi patateslerini istediğin gibi gönül rahatlığıyla ekebilirsin.
Başka bir şeye ihtiyacın olursa da yine bana söylersin.
Kendini sakın üzme ve asla yorma.
Gereği ne ise ben yaparım.''
İşte burada görüyoruz ki; aklın, zekanın, farklı ve üstün düşünmenin akışına kimse engel olamıyor. O aktıkça kendi istediği düzeyde, seviyede, yolda ve eksende akıp gider.
Arkasında bazen mutlu insanları bırakır.
Bu hikayede sevinen baba gibi.